Sürekli Yeşilçam filmleri yayınlayan uydu kanallarından birinde Namuslu filmine denk geldim. Kendilerini çok sevmekle birlikte Şener Şen de benim en sevdiğim Türk oyuncudur. Göndermeleri öne çıkan, alt metni kuvvetli ve insanımızın içinden gelen, insanımızı anlatan filmleri çok severim. İşte Namuslu böyle bir film.
Hayattaki tek övünç kaynağı namuslu yaşamak olan bir insanı konu alıyor film. Namuslu yaşamanın namussuz yaşamaktan daha zor olduğu bir dünyada tabi. Ama bir gün banka adına taşıdığı paraları çaldırıyor. Fakat kimselere inandıramıyor. Namussuz damgası yiyor tabi haliyle ama herkesin böyle olduğu bir dünyada kimseler bunu yargılamıyor ve kendilerine pay aramaya başlıyor. Pencereden bağıra bağıra "ben hırsız değilim" dese de kimseler inanmıyor buna.
Günümüzde de peki bu durum böyle değil midir? Namuslu filmini izleyip "aynı şu olay gibi" demediniz mi hiç? Hırsızlık olayından sonra ayakta alkışlanması, terfi ettirilmesi, sürekli cebine para sıkıştırılması, huysuz ev sahibinin evini vermesi, televizyon verilmesi, yiyecek verilmesi ve dahası. Bunların hiçbiri o istedi diye olmadı. Bu hırsızlıktan pay çıkartmak isteyen insanlar olduğu için oldu. normalde yüzüne bile bakılmayan adam, sırf hırsızlık yaptığı(ki aslında yapmadı) için kral ilan edildi. Hiçbir şeyden memnun olmayan karısı onun yüzüne gülmeye başladı.
Bu hayatta namuslu olmak namussuz olmaktan daha zor maalesef.
"Meğer namusluymuş namussuz."
16 Şubat 2015 Pazartesi
14 Şubat 2015 Cumartesi
12 Şubat 2015 Perşembe
King Kong (1933)

Eski filmleri izlemeyi seviyorum. Sinemanın günümüze gelene kadarki gelişimini, eski sinema tekniklerini, filmlerin çekilirken bazı sahneler için uygulanan pratik çözümler, eski oyunculuklar ve şehirlerin eski halleri. Tim Burton'nın yönettiği Ed Wood filmini çok severim mesela. Eski film teknikleri ve bahsettiğim bu pratik çözümlerin gösterildiği çok güzel bir film. Günümüzde ise bu teknikler tamamen değişmiş ve sinema bir bilgisayar efektlerinden hallice bir hale gelmiştir.
King Kong çekildiği dönem itibariyle baya sükse yapan ve çekim teknikleriyle ilerici bir film olmuştur. İnsanların sinemalarda üzerlerine gelen treni gördüklerinde koltuğun altına saklandıkları dönemde dev gorilli ve dinazorlu film çekmenin zorluğundan bahsediyorum. Tabi bu film aynı başarıyı gişede de gösterip döneminin en iyi ilk hafta hasılatını toplayınca, yapımcıları bu işten baya memnun kalıyor ve yapım şirketi iflastan kurtuluyor.

Film, film çekmek için gizemli bir adaya giden bir ekibi anlatıyor. Orada yaşayacakları her şeye hazırlıklı şekilde gidiliyor adaya. Ve yanlarında çok güzel bir kız ile; Ann Darrow. Ada yerlileri tarafından Kong'a verilmek üzere kaçırılan Ann, bu noktadan sonra filmin odak noktası oluyor. Kong'un Ann'e olan duygularının ortaya çıkması ve onu her kötülüğe karşı korumaya çalışması filmi etkileyici kılan yanlarından biri. Tabi işler Kong'un istediği şekilde gitmiyor ve gaz bonbasıyla bayıltılarak New York'a götürülüyor. Kong orada da aşkı için mücadeleye hazırdır tabi.
Filmdeki Kong ve Dinazorlu sahneler stop motion tekniği kullanılarak çekilmiş. O gün koşullarında gerçekten muazzam bir iş çıkartılmıştır. Ayrıca izleyiciler düşünülerek de filmdeki bazı şiddet içerikli sahneler de çıkartılmıştır. Senaryonun ise bazı noktalarda kopuk olarak ilerlemesini ise sürenin çok daha uzamasını engellemelerine veriyorum.

Sonradan çekilen King Kong filmleriyle kıyaslanması gayet normal bu filmin. Yalnız kim ne derse desin, gerek dönemin koşulları, gerek çekim tekniği, gerekse yarattığı ambiyansa göre baya etkileyici ve güzel bir film King Kong
"Canavarı öldüren güzellikti."
9 Şubat 2015 Pazartesi
Whiplash
The Talented Mr. Ripley'den beri bir filmde caz'a bu kadar doymamıştım. Filmdeki müzikler o kadar iyiydi ki kendinizi filmin içinde buluyorsunuz bir anda. Davulcu kardeşimizin amatörlüğünü bir kenara koyarsak eğer, güzel filmdi efendim.

Filmin kısa filmden uzun metraja çevrilmesi sanırım eleştirilerin temelindeki olay. Geçiş sürecinde aynı hikaye sadece uzatılmış gibiydi. Hikayeye derinlik katılmalıydı ama yapılmamış. Davulcu arkadaşın özellikle ailesi ve kız arkadaşıyla ilişkisi daha derinlemesine incelenseydi ortaya daha mükemmel bir şey çıkabilirdi. O kısmın hikayesi güzeldi fakat sadece hafif bir değinme yetmedi tabi.

Sizin bir filmden beklentiniz nedir bilmiyorum ama eksiklikleri rağmen 2 saatlik güzel bir film. IMDb puanı yakında biraz düşüp 7 seviyesine gelecektir ayırca.
31 Aralık 2013 Salı
2013'ün En İyileri
Futbol
Burak Yılmaz her ne kadar eleştirsek de, büyük kısmımız tam olarak beğenmese de bu sene 38 maçta 33 gol atmayı başarması geride bıraktığımız senenin en iyisi yapıyor benim gözümde onu.
Yabancı olarak ise tam da yılın futbolcusu ödülünü almayı hakettiğini düşündüğüm Cristiano Ronaldo'ya gitmeli.
Kadın futbolunda Konak Belediyespor'u ve başarılarını da atlamamak gerekir.
Basketbol
Yerli olarak burada sadece Cenk Akyol demek istiyorum. Mükemmel bir sezon geçirdi Cenk. Dışarıdan gelen bazı olumsuzluklara rağmen çizgisini hiç bozmadı.
Carlos Arroyo ise yabancılardan en iyi diyebilirim. Galatasaray bu kadar iyiyse kaptanın bunda katkısı oldukça fazla.
Voleybol
Voleybolda inanılmaz bir galibiyet serisi yakalayan Vakıfbank yıla damgasını vurdu. Naz Aydemir Akyol ise oyuncular bazında oldukça iyiydi.
Tenis
Mersin'de şampiyon olan Çağla Büyükakçay için bu senenin en iyisi diyebiliriz. Uluslararası anlamda ise Serena Williams seneye yine damgasını vurdu bence. Ayrıca bu sene Wimbledon'da şampiyon olup tenisi bırakan en sevdiğim tenisçilerden Bartoli'yi de unutmayalım.
F1
Aslında buraya sadece isim yazmak yeterli. Vettel bu seneye de damgasını vurdu. Umarım rekabet anlamında çok daha iyi bir sezon izleriz 2014'te.
Son olarak da 2013 Londra Olimpiyatları'nda bizi grurlandıran tüm sporculara da ayı ayrı teşekkürler.
16 Haziran 2013 Pazar
23 Senelik Bu Çile
Şampiyonuz sonuda. 23 senelik bu çile sonunda bitti. Daha çok son dönemlerine tanıklık ettim tabi bu çilenin. Küme düşmenin eşiğine gelmişken de bu günlere inanarak bakıyorduk. En çok da o günlerde takımın peşinden gidenler için seviniyorum. 15-20 kişi de olsa, basketbolu sevmese de adı Galatasaray olan bu takımı destekleyen adamlar için seviniyorum. Artık herkesten çok basketbol sevgisine sahipler tabi. Bunu herkes arzuladı, bu güzel günü hayal etti. Abdi İpekçi, Ayhan Şahenk, Ahmet Cömert ve Anadolu'nun diğer şehirlerindeki salonların yollarını aşındıran kişiler için seviniyorum. Bu takımı asla ama asla yalnız bırakmadılar. "Yaa napıcan basketbolu, futbol maçına gidelim" diyenlere inat cebindeki son parayla Galatasaray basketbol takımı desteklemeye gidenler için seviniyorum. Kar, kış demeden, hastayım ya da moralim bozuk demeden Galatasaray'ın yanına gidenler için seviniyorum. Sahada o takımı görünce mutlu olanlar için seviniyorum. Bütün dertler o an için bitmiş oluyor. "Alem buysa kral Cimbom" diye haykırıyorlar. Bu takım üzerinde en ufak emeği olan herkes için seviniyorum. Hepsine tek tek teşekkürler. Bu şampiyonlukta hepinizin emeği var. İyi ki varsınız. İyi ki Galatasaray var.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)