Galatasaray baskebol takımı belki de tarihinin en önemli maçlarından birine çıktı. Eurolig TOP16 ilk maçı, Efes-Galatasaray Medical Park. Sinan Erdem'e deplasmana gittik. Eurolig tarihinin en kalabalık deplasmanını yaptık. Maç başlamadan önce her şey güzeldi. Umutluyduk, kazanacağımıza emindik, sadece takımın da bizim kadar buna inanmasını istemiştik.
Maça aslında fena başlamadık. Göksenin'in ilk 5 başlamasına sevmiştim. Fena da oynamadı hani. Ama bu maçı kaldırabildi mi, tartışılır. Andric son lig maçındaki performansından hayli uzaktı. Kaçırdığı bazı boş atışlar çıldırttı resmen. Furkan Aldemir, o beğendiğimiz, ayakta alkışladığımız oyunundan çok uzaktı. Shumpert kendisi için kolay sayılabilecek çok fazla atıştan başarısız döndü. Lakovic herzamanki gibi serbest atışlarda iyi olsa da, herkesin ondan beklentisi olan eskisi gibi sorumluluk alıp kullanacağı atışları gösteremedi. Ender Arslan zaten mecburiyetten oynadı. Tutku'nun olmamasının bizi bu kadar etkileyeceğini hiç ama hiç tahmin etmezdim. Bazı isimlerden hiç bahsetmeyeceğimi. Eğer maçı izlediyseniz onların kim olduğunu zaten biliyorsunuzdur.
Anadolu Efes maçın başında Savanoviç ile saylar bulurken, Sasha Vujacic de oyuna en çok katkıda bulunan isimlerden oldu. Aslında Efes'in çok da iyi oynadığını söyleyemem. Çok daha kötü olan Galatasaray'dı. Bu sene maçlarının çoğunu izlediğim takımı bu kadar kötü görmemiştim hiç.
Bu takımın yenilmesi hiç önemli değil. Zaten hayallerimizin ötesine gittiler. Yüreğiyle oynayan insanları ayakta alkışlamak gerekiyor. Sürekli "son topa kadar" diyoruz ya, sadece bu.Sadece "son topa kadar" mücadele istiyoruz. Ki aynen öyle de oldu. Oktay Hoca ve öğrencileri, kötü oynasa da boynumuzu öne eğmedi yine.
Basketboldan anladığımı iddaa etmiyorum. Bilmiyorum zaten. Sadece gördüğümü yazmak istiyorum. Bu maçta kötü oynadığımız gerçeğini de görmezlikten gelmiyorum. Kazanabilirik, kazanmamız gerekiyordu ama kaybettik. İşin güzel tarafı 2 sene önce Efes'e kaybedeceğimizi ve buna bu derece üzüleceğimizi söyleseler inanmazdı kimse. Çünkü aradaki kalite farkı iyice kapandı, kapanmaya da devam ediyor.
Maçı güzel kılan şeylerden biri de Efes kızlarıydı hiç kuşkusuz. İlk kez onları bu kadar yakından izleme fırsatına eriştim ve gerçekten mükemmeller. İzlediğim çoğu dans grubu Efes kızlarının eline su bile dökemez, açık ve net. İşin benim açısından en güzel yanı ise, yazdığım tweeti bir Efes kızının Retweet etmesiydi. Anlamsız bir mutluluk oluyor niyeyse.
Efes yönetimi tribünün tamamının Galatasaray'lı olmasını istemediğinden bilet konusunda sıkıntı yaratmıştı. Sonra uzlaşı sağlandı ama bu olayın maç sırasında ne kadar saçma olduğu anlaşıldı. Galatasaray'lılar ve Efes'liler yan yana maçlarını izledi, takımını alkışladı ve en ufak bir sorun dahi çıkmadı. Aslında olmasını istediğimiz şeydi bu. Efes yönetiminin Galatasaray taraftarının sesini bastırmak için müziğin sesini sonuna kadar açmasını normal karşılayabiliriz ama birz abarttılar. Kendi sesimi bile duyamadım. Ses tellerimin dahi kendiliğinden titreştiğini hissedebiliyordum. Baya bir abarttılar hatta. Müzikten sonra maça konsantre olmam o kadar zorlaştı ki, ben böyleysem sporcular nasıl etkilendi bundan çok merak ediyorum.
Fener'liler hep Sinan Erdem'de tribün yapmanın zorluklarından bahseder ya, yalan. Vallaha yalan billaha yalan. Güzel tribün oluyor. Çok iyi yaptık, daha iyiini de yaparız. Ev sahabi olsaydık unutulmaz bir tribün olurdu. Zira Vujacic takım arkadaşına "ev sahibi biz miydik?" diye sormazdı. Yenilgide daha takımı ayakta alkışlayabilmektir Galatasaray'lılık. Oktay Hoca son 2 yılda taraftarlığın gerçekten ne anlama geldiğini öğrendiğini söylerken bunu kastediyordu işte. Sinan Erdem olsun, Barcelona olsun, Kazan olsun... Her zaman her yerde..
Maçla ilgili diğer videolar ultrAslan resmi youtube kanalında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder