31 Ocak 2012 Salı

Mutluluktan Uçalım Bisss

  Efes yenilgisinden sonra bazılarının umutları tükense de hala bu işe baş koymuş ve başaracağımıza inanan insanlar var. Olympiakos maçı TOP8 için yeniden umutlanmamız anlamına geliyordu. Aslında TOP8'i hayal etmemiz bile imkansızdı. Hayallerimizin ötesindeydi. Şimdi bunun hesaplarını yapıyor olmak, gerçekten ama gerçekten mükemmel bir olay.
  Galatasaray, takım ve taraftar olarak bu maça o kadar inanır bir şekilde çıkmış ki, bunu maçın her saniyesinde hissedebilirsiniz. Maça gitmek için İpekçi'ye gittiğimizde daha kapıların açılmadığını gördüm. Ama kapıların önünde onlarca kişi sıra olmuş bekliyordu. Maçın bir anında bile kaybedeceğimizi düşünmedim. Aynı hisleri geçen sezon Fenerbahçe Ülker ile oynadığımız final serisi 3. maçında da yaşamıştım. Maç uzatmaya gitmişti orada da ve kazanan yine Galatasaray olmuştu. Belki de yazının başlığı inancın zaferi olmalıydı, çünkü tam bu cümleyi karşılayacak bir maç oldu.
  Maçta Galatasaray'ın 14 sayıya kadar farkı açtığı oldu. Yer yer düşüşler yaşamamız, farkın kapanmasına sebep oldu. Yine kaçan smaçlar can yaktı. Shumpert'ın maç başında sakatlığı bizi olumsuz etkiledi. Tutku'nun yokluğu hala çok hissediliyor. Tutku, Andric'in perfrmansını da yukarı çeken bir oyuncu. Bunlar bizim adımıza olumsuzluklar diyebiliriz. Ama maç içindeki artılarımız bunlardan çok çok daha fazla.
  Savovic, ilk maçı olmasına rağmen gayet iyiydi. Blok ve ribaund açısından bize çok katkı vereceğini düşünüyorum. Cevher Özer ondan beklediğimiz şeyleri yaptı. Oyunun tıkandığı bir noktada attığı üçlük ise herkesi ayağa kaldırmaya yetti. Ender Arslan ve Göksenin verilen görevleri en iyi şekilde yapsa da, Tutku'nun bu takım için çok önemli bir oyuncu olduğu da bir gerçek.
  Maçın asıl kahramanlarına gelelim. Maçın en büyük yıldızı hiç kuşkusuz Gordon. Gondon maçın önemli noktalarında sorumluluk alıp, ondan beklediğimizden de fazlasını verdi maçta. Hani spiker de gol gibi bir basket diye bağırdı ya onun turnikesinde. Aynen öyle işte. Bize maçı getiren en önemli isimdir kendisi. Jaka Lakovic o kadar iyi oynadı ki, 1/8 üçlük atmış olması kimsenin gözüne batmadı. Gonron gibi kritik yerlerde attığı sayılar, zor görevlerin üstesinden gelmesi, onun bu maçın yıldızlarından birisi olmasını sağladı. Hele ki maçın normal süresinin son anlarında 0 hatayla oynaması her şeyinde ötesindeydi. Herkes hata yapar ama O, orada hata yapsa maç elimizden giderdi. Son saniyelerde top hep Lakovic'e gitti. O'na faul yapıldı ve o da bunları sayıya çevirmesini bildi. Dediğim gibi bir tane kaçırsa maçı kaybederdik. Teşekkürler Lakovic.
  Oktay Mahmuti. Bu adam için ne desek az. Gerçek bir aslan yürekli. Bun başarının en büyük mimarı. Galatasaray basketbolunun üstünde bir adam. Gerçek bir kahraman. Duruşuyla bizlere mutluluk veriyor. Efes yenilgisi onrasında 22 yıllık antranörlük kariyerinde, son 2 yılda gerçek taraftarın ne olduğunu öğrendiğini söylemişti. Takımın düştüğünde taraftarın kaldırdığını, ayaktayken taraftarın ittiğini... Olympiakos maçı sonrasında ise spikerin "Taraftara teşekkür etmek ister misiniz?" sorusuna, "Teşekkür yabancıya edilir. Biz bir aileyiz. Beraber bu yola çıktık." şeklindeki cevabı tüm taraftarların gönlünde taht kurmuş olan bu adamı göklere kadar çıkarttı.
  Taraftara ise bu maçta ayrı bir parantez açmak lazım. Açıkcası gittiğim en iyi basket maçıydı. En iyi tribünü yaptık. Görsel olarak izleyenlere çok bir anlar yaşattığımıza inanıyorum. İlk defa bir basket maçında sesim kısıldı. Bayrak sallamaktan kolum 1-2 gün ağrıdı durdu. Ama deydi. Türkiye'deki en iyi basket taraftarı olduğumuz da bir gerçek. (Basketbol seyircisi-futbol taraftarı ayrımına kesinlikle tarşıyım tabi.) Taraftarın eksik kaldığı 1-2 nokta var hala, yok değil. Ama bunlar o mükemmel görüntünün gerisinde kalan durumlar. Seçilen besketelr çok çok yerindeydi. Mesela oyuncu isimleri okunduktan sonra "Bizler inandık sizde inanın" gerilmesi, Olymiakos'un son saniyede gelen imkansız içlüğünden sonra girilen "Canım feda olsun sana" tam yerine oturan besketlerdi. O son saniyede gelen üçlükten sonra takım moral olarak dibe vurdu. O'nu yine, Oktay Mahmuti'nin dediği gibi, yerden kaldırıp arkasından itmek taraftara düşmüştü. Taraftar o kadar iyi ki, bunu gerçekten iyi bir şekilde başardı.
  Şimdi herkes gibi Galatasaray'ın da gruptan çıkma şansı var. Önümüzdeki ilk maç Cska maçı. bizim için en önemli hedef maçı ise içerdeki Efes ve deplasmandaki Olympiakos maçları. Bu maçları gerçekten alabiliriz. Kesinlikle imkansız değil. Sadece takım son topa kadar oynasın, en az taraftar kadar maçı istesin. Teşekkürler Yenilmez Armada. Teşekkürler Oktay Mahmuti.
  Resimler tamamı Galatasaray.org'dan. Diğer resimler için tıklayınız.






27 Ocak 2012 Cuma

#bence90lar

  Başlığa bakıp 90'lar şöyle geçti, böyle geçti diye anlatıp duracağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 90'lar, 80'ler, 70'ler hep özlem duyulan yıllardı. 90'lı yıllarda herkesin bildiği yaptığı, sevdiği şeyleri insanların önüne getirirseniz bu iş yine olur. Oldu da...
  Okan Bayülgen'i Zaga programından beri takip ederim. Sanırım ilk kez 90'lar programını Makina'da yapmıştı. (Daha önce yaptıysa bilmiyorum.) O zamanlar da zevle izlemiştim programı. 90'lardan görüntüler, şarkılar, şarkıcılar, oyuncular... Okan Bayülgen bunu bu sene de yaptı. 90'lar Disko'su... Fakat bu sefer başka bir şey daha yaptı. Sosyal Medyayı da işin içine dahil etti.
  Biz sosyal medyayı Facebook ve Twitter'dan ibaret sayıp, insanların boş zamanlarını geçirdikleri yer olarak göreduralım, bazı insanlar bu sosyal medya nimetini nasıl paraya çevireceğini çözmüş bile. Program öncesine twitter'a #bence90lar hastang'ini twitter'a yazan Okan Bayülgen, tüm dikkatleri üzerine bir şekilde çekmiş oldu. Tüm internet alemi bir şekilde programdan haberdar oldu. Kanal D gibi daha çok rating alan bir programda aynı programı yapıp bu kadar dikkatleri üzerine çekemeye adam, sadece twitter'a bir tweet atarak bunu nasıl becerdi? Bir anda #bence90lar ve programda konuşulan bazı isimler dünyanın en çok konuşulan konuları arasına girmeyi başardı.
  Okan Bayülgen'in twitter hesabını 1 milyondan fazla insan takip ediyor. Facebook sayfaları, hayran sayfaları, çeşitli platformlardaki sayfalar, siteler derken milyonlarca insana bu kadar kolay ulaşılabilen bir olaydan bahsediyoruz. Yani sosyal medyadan. Sosyal medya olmasaydı bundan bu kadar insanın haberdar olmayacağı da aşikar. İşte bu yüzden bu olaya bu kadar önem veren insanlar ve kurumlar var. Bazı insanlar "sosyal medya uzmanı" adı altıdnda işlere giriyor, bazı şirketler bu olaya tv reklamları kadar önem veriyor. İnsanlar artık tv izlemiyor. İnternet başında geçiriyor çoğu zamanını. Hele ki mobil internet yaygınlaştığından beri internette geçirilen zaman hayli artmış durumda. Televizyon izlenilen süre ise fazlasıyla azaldı. Artık insanlar dizileri bile internetten izliyor. Reklamlar can sıkmaya başladı. 1.5 saatlik diziyi, 3 saatte izlemek istemiyor kimse. Hal böyleyken interneti etkin kullanan insanlar, şirketler kazançlı çıkmaya başladı. Şarkıcılar kaset satamazken, çok fazla tıklanır oldu. Ki hala sosyal medyayı beğenmeyip "niye tıklıyorsunuz arkadaş" diyenler de var. Ama çoğu "istediğiniz kadar indirebilirsiniz" diyebiliyor. Bunun önüne geçemezsiniz zaten. Kaset satarak para kazanılmayacağını da herkes anlamıştır umarım.
  Önemli kişiler ve kurumlar artık kendi sitelerinden çok sosyal medya hesaplarına önem verir oldu. Bir site yapıp benimle ilgili şeyler şuralarda demeye yarıyor o siteler artık. Resmi twitter, facebook hesapları doldu heryer. Bazı siteler kişilerin gerçek olduğunu onaylar işaretler koyuyor hatta. Bu olayda kandırılmak da kolay ne yazıkki.
  Facebook kurulurken insanlar arkadaşlarıyla iletişime geçsin, sohpet etsin, paylaşımlarda bulunsun gibi şeyler amaç edilmiş olabilir. Ama bugün farklı yerlere ulaştı. Siteyi en yanlış kullanan millet olabiliriz ama işin hakkını veren insanlar da yok değil. Facebook üzerinden etkinlikler yapıp binlerce insanın aynı anda aynı şeyi yapmasını sağlayabilir, tepkileri sokağa çıkarak koymak yerine internetten yapabiliriz. Tek tek imzalar geride kaldı. Artık yeni moda sanal imza. Okan Bayülgen programlardan önce anket paylaşıyor. Bu anketleri binlerce insan dolduruyor. Hemde çok kısa bir süre içersinde. Bunu klasik şekilde yapmaya çalışsak, onlarca insan, günlerce zaman gerekir. Ama internette yarım saat sürüyor. Basın açıklamaları internet üzerinden yapılıyor, ünlülerin hayranlarıyla sohpetleri sanal ortamda oluyor. Hal böyleyken hala "internetten anlamam ben yeaa" diyen ünlüler biraz zamanının gerisinde kalmış oluyor ne yazkki.
  Bir insan hakkında istediğiniz her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşmanızı sağlayan bir sistem internet. Biri şu an ne yapıyor, ne yiyor, nasıl bir ruh halinde, hangi şarkıyı dinliyor, en çok hangi şarkıları dinliyor, bir konudaki düşünceleri neler gibi sorular kolaylıkla cevaplanıyor. Tabi bu kişinin interneti etkin kullanması gerek. Bu durum internet ve özel hayat ilişkisinin de sorgulanmasını sağlamıştır. Yani özel hayatın bu kadar ortada olması fazla alışık olduğumuz bir durum da değil elbet. Ne kadar gizlilik ayarları gibi bir durum olsa da, aranılan bilgilere bir şekilde ulaşılıyor tabi. Polisler bile artık facebook yardımıyla çözüyor olayları. :)
  Bizim zamanımızda okulda kartpostal nasıl yazılır öğretilirdi. Sonra bilgisayar dersleri kondu. Şimdi ise her öğrenciye tablet bilgisayar veriliyor ve derslerin buradan işleneceği söyleniyor. Bu durum nasıl olur, başarılı olur mu bilmem. Ama ortalığın tablet çöplüğüne döneceği de olası bir durum. İnternetin etkin kullanımı, doğru kullanımı insanları bir adım öne götürecektir.
  Yazıya başlamadan önce daha farklı şeyleri yazmayı hedeflemiştim ama yine konuyu çarpıttım. Umarım fazla saçmalamamışımdır. :)

22 Ocak 2012 Pazar

Yenildik Ama Olsun

  Galatasaray baskebol takımı belki de tarihinin en önemli maçlarından birine çıktı. Eurolig TOP16 ilk maçı, Efes-Galatasaray Medical Park. Sinan Erdem'e deplasmana gittik. Eurolig tarihinin en kalabalık deplasmanını yaptık. Maç başlamadan önce her şey güzeldi. Umutluyduk, kazanacağımıza emindik, sadece takımın da bizim kadar buna inanmasını istemiştik.
  Maça aslında fena başlamadık. Göksenin'in ilk 5 başlamasına sevmiştim. Fena da oynamadı hani. Ama bu maçı kaldırabildi mi, tartışılır. Andric son lig maçındaki performansından hayli uzaktı. Kaçırdığı bazı boş atışlar çıldırttı resmen. Furkan Aldemir, o beğendiğimiz, ayakta alkışladığımız oyunundan çok uzaktı. Shumpert kendisi için kolay sayılabilecek çok fazla atıştan başarısız döndü. Lakovic herzamanki gibi serbest atışlarda iyi olsa da, herkesin ondan beklentisi olan eskisi gibi sorumluluk alıp kullanacağı atışları gösteremedi. Ender Arslan zaten mecburiyetten oynadı. Tutku'nun olmamasının bizi bu kadar etkileyeceğini hiç ama hiç tahmin etmezdim. Bazı isimlerden hiç bahsetmeyeceğimi. Eğer maçı izlediyseniz onların kim olduğunu zaten biliyorsunuzdur.
  Anadolu Efes maçın başında Savanoviç ile saylar bulurken, Sasha Vujacic de oyuna en çok katkıda bulunan isimlerden oldu. Aslında Efes'in çok da iyi oynadığını söyleyemem. Çok daha kötü olan Galatasaray'dı. Bu sene maçlarının çoğunu izlediğim takımı bu kadar kötü görmemiştim hiç.
  Bu takımın yenilmesi hiç önemli değil. Zaten hayallerimizin ötesine gittiler. Yüreğiyle oynayan insanları ayakta alkışlamak gerekiyor. Sürekli "son topa kadar" diyoruz ya, sadece bu.Sadece "son topa kadar" mücadele istiyoruz. Ki aynen öyle de oldu. Oktay Hoca ve öğrencileri, kötü oynasa da boynumuzu öne eğmedi yine.
  Basketboldan anladığımı iddaa etmiyorum. Bilmiyorum zaten. Sadece gördüğümü yazmak istiyorum. Bu maçta kötü oynadığımız gerçeğini de görmezlikten gelmiyorum. Kazanabilirik, kazanmamız gerekiyordu ama kaybettik. İşin güzel tarafı 2 sene önce Efes'e kaybedeceğimizi ve buna bu derece üzüleceğimizi söyleseler inanmazdı kimse. Çünkü aradaki kalite farkı iyice kapandı, kapanmaya da devam ediyor.
  Maçı güzel kılan şeylerden biri de Efes kızlarıydı hiç kuşkusuz. İlk kez onları bu kadar yakından izleme fırsatına eriştim ve gerçekten mükemmeller. İzlediğim çoğu dans grubu Efes kızlarının eline su bile dökemez, açık ve net. İşin benim açısından en güzel yanı ise, yazdığım tweeti bir Efes kızının Retweet etmesiydi. Anlamsız bir mutluluk oluyor niyeyse.
  Efes yönetimi tribünün tamamının Galatasaray'lı olmasını istemediğinden bilet konusunda sıkıntı yaratmıştı. Sonra uzlaşı sağlandı ama bu olayın maç sırasında ne kadar saçma olduğu anlaşıldı. Galatasaray'lılar ve Efes'liler yan yana maçlarını izledi, takımını alkışladı ve en ufak bir sorun dahi çıkmadı. Aslında olmasını istediğimiz şeydi bu. Efes yönetiminin Galatasaray taraftarının sesini bastırmak için müziğin sesini sonuna kadar açmasını normal karşılayabiliriz ama birz abarttılar. Kendi sesimi bile duyamadım. Ses tellerimin dahi kendiliğinden titreştiğini hissedebiliyordum. Baya bir abarttılar hatta. Müzikten sonra maça konsantre olmam o kadar zorlaştı ki, ben böyleysem sporcular nasıl etkilendi bundan çok merak ediyorum.
  Fener'liler hep Sinan Erdem'de tribün yapmanın zorluklarından bahseder ya, yalan. Vallaha yalan billaha yalan. Güzel tribün oluyor. Çok iyi yaptık, daha iyiini de yaparız. Ev sahabi olsaydık unutulmaz bir tribün olurdu. Zira Vujacic takım arkadaşına "ev sahibi biz miydik?" diye sormazdı. Yenilgide daha takımı ayakta alkışlayabilmektir Galatasaray'lılık. Oktay Hoca son 2 yılda taraftarlığın gerçekten ne anlama geldiğini öğrendiğini söylerken bunu kastediyordu işte. Sinan Erdem olsun, Barcelona olsun, Kazan olsun... Her zaman her yerde..


Maçla ilgili diğer videolar ultrAslan resmi youtube kanalında.

17 Ocak 2012 Salı

2011'in En İyileri

  2011 bizim açımızdan kötü bir yıl olsa da, spor anlamında çok iyi bir yıl geçirenler var elbette. Takip ettiklerim arasında bunlara tek tek değineceğim şimdi.

Futbol
Futbolda ülke olarak bu yıl aradığımızı bulamadık. Kötü bir yıl geçirdik. Milli takımlar bazında felaket bir yıldı. Kulüpler bazında ise şike olayları futbolun önüne geçti. Yılın en iyi sporcusu ise son yıllarda olduğu gibi "Messi mi Ronaldo mu" şeklinde geçip durdu. İkisi de çok iyi futblcular. Zaten bu yüzden futbol kamuoyu ikiye bölünmüş durumda. Ben tercihimi Ronaldo'dan yana kullanıyorum. Ronaldo geçen yıla oranlar üstüne çok daha fazlasını koydu. Rekor sayıda gol attı. Bi o kadar asis var. Takım olarak Barcelona'nın üstüne çekemediyse de takımını, kişisel olarak futbolun zirvelerindeydi.
Erkek Basketbol
 Aslında buraya kimi koyacağımı bilmiyorum. Sporcuları yazma niyetinde olsam da buraya onu yazmayacam. Türk sporununun görmek istediği, arzuladığı bir insan. Duruşuyla insanlara örnek olan kişi. O, Oktay Mahmuti. Galatasaray basketbol takımını yerden alıp en yükseklere çıkartan yüreği büyük insan. Kimse onun başardıklarını yapacağına inanmıyordu. Ama O, Galatasaray'ı final oynatıp, eurolige sokup, turnuva da TOP16 oynamasına sebep olan en büyük etken. Türk sporu böyle insanlarla daha da yukarı çıkacaktı.

Bayan Basketbol
Bayan basketbolu fazla takip etmesem de, en iyinin kim olduğunu bilmek çok zor olmayacaktır. Dünyanın en iyisi olarak gösterilen Taurasi'nin olmadığı yılda bu ödülü Alba Torrens'den başka kimse almamalı diye düşünüyorum. Geçen sezonun Avrupa'daki en değerli oyuncusu seçilen Torrens, yılın geri kalanında Galatasaray MP formasıyla kalitesini gerçek anlamda kanıtladı diye düşünüyorum.
Bayan Voleybol
Aslında o hep en iyiydi. Fakat bunu bize Avrupa şampiyonasında bir kez daha gösterdi. Eczacıbaşı'nın ve Türk milli takımının en değerli oyuncusu; Neslihan Darnel. İnşallah ilerde Neslihan gibi sporcularımızın sayısı artar. İşte o zaman bizi daha güzel günler bekliyor olur.
Formula 1
Formula 1'in en iyisini seçmek diğerlerine göre çok daha kolay olacaktır. Tabikide herkesin kim olduğunu tahmin etmesi çok kolay olmuştur. Sebastian Vettel. Red Bull aracıyla fırtınalar estiren Vettel, kimilerince rekabet ortamını azalttığı için eleştirilmektedir. Cumartesi günü sıralama turlarında polü alıp, pazar günü çoğunu önde götürdüğü yarışı, fazla zorlanmadan kazanıp temiz bir şampiyonluk almıştır. Takım arkadaşının dahi ona fazla yaklaşabildiği söylenemz aslında. Yeni Schumi mi doğuyor yoksa?
Erkek Tenis
Tenisde 2011 kuşkusuz Novak Djokovic'in yılı oldu. Dünya 3.sü olarak başladığı yılı zirvede tamamlayıp, Federer ve Nadal'ı çeşitli turnuvalara mağlup etmeyi başararak bu yılın en iyisi olduğunu kanıtlamıştır.