30 Aralık 2016 Cuma

2016'ın İzlediğim En İyi 5 Geek Filmi

   Öncelikle geek filmleri dediğim şeyin ne olduğu konusunu açayım hemen. Çizgi roman uyarlaması, fantastik vb. gibi türdeki filmleri kastediyorum burada. 2016 geekler için baya bereketli bir yıl oldu. Fazlasıyla güzel filmler izlerken, fazlasıyla üzüldüğümüz filmler de izledik. Bunların başında benim için BvS geliyor elbette. Bu 5 filmi sıralarken ölçütüm yine sadece izlediğim filmler olacak tabi ki de. İyi seyirler şimdiden.

5- Star Trek Beyond

   Star Trek yeni serisinin üçüncü filmini bu sefer J.J. Abrams'ın yönetmiyor oluşu mutlulukla karşılanmış olsa da ben Abrams fimlerini hep başarılı bulmuşumdur. Bu sefer yönetmen koltuğunda ise Justin Lin var. Yönetmeni Fast & Furious flmleriyle biliyor oluşumuz, acaba Star Terk filmine nasıl bir dokunuş getirecek merakını oluşturuyordu elbette. Filmin senaryosunu ise benim pek bir sevdiğim Simon Pegg'in yazmış. Simon Pegg sıkı bir Star Trek hayranı olması sebebiyle ilk iki filmden daha fazla bir şekilde bu filmin bir Star Trek filmi olduğunu hissediyoruz.

4- Fantastic Beasts and Where to Find Them

   Harry Potter evrenin genişletme fikri bende büyük beklenti oluşturmuş olsa da , yönetmen David Yates ismi benim beklentilerimi bir anda söndürdü. Çünü benim için Harry Potter serisinin en zayıf filmleri kendisini aittir. Ama beklediğimden çok daha iyi bir film karşımıza çıktı. Belki de bu sefer bir kitaba bağlı kalmayıp daha özgür olmanın ekmeğini yemiş olabilirler. Harry Potter filmlerine ise yapılan göndermeler bence abartıdan uzak ve fazlasıyla yerindeydi.

3- Rogue One

   Episode VII sonrası herhalde herkes bu film için de beklentileri azaltma durumuna gitmiştir. Çünkü beklentilerin çok çok altında bir filmdi kabul edelim. Rogue One ise görece olarak çok zor bir filmdi çünkü filmin sonunu hepimiz biliyorduk. Sonunun bilindiği bir film çekmek gerçekten zor olsa gerek. Her şeye rağmen izleyici şaşırmak ve meraklanmak isteyecek çünkü. Rogue One ,se bu duyguyu bizlere çok çok iyi bie şekilde verdi. Episode VII sonrasında bir Star Wars filmi nasıl olmalı bize fazlasıyla gösterdi. Filmle ilgili en küçük eleştiri şu olabilir; eğer Star Wars evrenini hiç bilmiyorsanız, maalesef bu film sizin için çok sıkıcı olmaktan öteye geçmeyecektir.

2- Captain Amerca: Civil War

   Civil War filmi benim senenin en çok beklediğim filmiydi. Herhalde bu film kötü çıksaydı duvarları tekmeliyor olurdum sinemada. Fakat Russo kardeşler daha önce iyi yaptıkları her şeyi burada da yaparak bizleri üzmedi çok şükür. Çizgi romanından daha uzak bir hikaye seçmiş olsa da Civil War, benim için senenin en iyi filmlerindendi.

1- Deadpool

   Senenin tartışılmaz en iyi çizgi roman uyarlaması filmi. Tabi bu filme uzun yıllar emek veren Ryan Reynolds'un bunda emeği çok büyük. Filmin en önemli özelliği ise kendi farkını ortaya koyarak başka filmlere de ilham kaynağı olacak şeyler sunması. Deadpool etkisiyle çekilmiş bir çok film izlemeye hazır olun derim.

29 Aralık 2016 Perşembe

2016'ın İzlediğim En İyi 5 Filmi

   2016 için sayılı günler kalmışken bu yıl içinde çıkan izlediğim en beğendiğim 5 filmi listelemek istedim. Tabi altını da çizerek "izlediğim" demek istiyorum. Ayrıca bu listeye normalde kesinlikle girebileceğine inandığım ama vizyon tarihi 30 Aralık 2016 olduğu için izleyemediğim La La Land'ı da burada anmak isterim. İşte benim için 2016'da izlediğim en iyi 5 sinema filmi.

5- Julieta 

   Pedro Almodovar'ın yeni filmi Julieta ülkemize ilk olarak Filmekimi 2016 ile geldi. Filmde Julieta'nın geçmişine, acılarına, pişmanlıklarına ve ilişkilerine bir yolculuk ediyoruz hep beraber. Geçmişiyle ilgili hesaplaşması gereken birçok şey olan bir kadını izliyoruz filmde. Bir kadının dünyasına giriyoruz kısacası. Ve en güzeli de bunu Pedro Almodovar'ın dili ve renkleriyle izliyoruz.

4- Arrival 

   Arrival senenin en çok beklenen filmlerinden biri olmasa da aslında vizyon tarihi yaklaştıkça kendisinden söz edenlerin sayısının arttığı bir film oldu. İlk olarak Filmekimi 2016 için Türkiye'ye geldiğinde güvenlik önlemlerinin şaşırtıcı derecede yüksek olması dikkat çekmiş diye birkaç şey duymuştum film için. Orada zaten bilet bulamadığım için üzgün olsam da zaten Türkiye'de vizyona giren bir film olduğu için pek de problem değildi. Film kısaca uzaylıların dünyaya gelişini anlatıyor. Şimdi diyebilirsiniz ki "ne var yani senenin en iyi filmi bu mu? Bundan bir sürü izledik" diye. Zaten bu tarz filmlerin farkı burada ortaya çıkıyor. Bilindik konulara yapılan ufak ve farklı dokunuşlar onları bütün filmlerin önüne çıkartıyor hemen. Bu sebeple de Arrival seninin en iyi filmlerinden benim için.

3- Captain Fantastic 

   Filmekimi 2016 için yazdığım yazıda bu film için bilet alıp da gidemediğimden bahsetmiştim burada. Daha sonra filmi izlediğimde ne kadar çok şey kaçırdığımı görmüş oldum. Bu kadar güzel, bu kadar duru anlatım olamaz. Karısıyla bir gün her şeyi geride bırakıp doğal ortamda yaşamaya başlayan Ben'in çocukları dışarıdaki hayata dair pek fikirleri yoktur. Bir gün annelerinin öldüğü haberi gelince cenazesine gitmek isterler ve şehir yaşamını da böylelikle gözlemleme şansı elde ederler. Bu filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

2- Nocturnal Animals 

   Tom Ford'un ikinci sinema filmi olan Nokturnal Animals, bizi daha çok detaylarıyla büyüleyen bir film. Susan Morrow'a uzun zamandır görüşmediği eski kocasından yeni yazdığı kitap gönderilmiştir. İlk olarak onun okuması ve okuduktan sonra da görüşmek isteği yazan bir not ile birlikte gelmiştir kitap. Film bize üç timeline sunuyor. Susan'ın bugünü, geçmişi ve kitapta geçen hikaye. Bu üç hikaye o kadar usta şekilde filmin içine yedirilmiş ki, izlerken kesinlikle zorlanmıyor insan. Kesinlikle birkaç kere daha izlenip her izlenişinde farklı farklı detayların yakalanıp daha da filme ısınacağımdan eminim.

1- Voyage of Time: Life's Journey 

   Gelelim benim için senenin en iyi filmine. Tamam kabul ediyorum bu film değil belgesel ama yine de bu listede olmasında bir sakınca yok bence. Evet kabul ediyorum seçtiğim 5 filmin 4'ü Filmekimi 2016 filmi. Ama yapacak bir şey yok çünkü Filmekimi 2016 olmasaydı bu filmi sinemada izleme şansım kesinlikle olmazdı. Zaten bu filmi sinemada o kocaman perdede izlememiş olsaydım eğer, herhalde bu kadar etkilenmezdim sanırım. Ayrıca Cate Blanchett'in sesinden bu belgeseli dinliyor olmak da müthiş büyük bir etkendi benim için. Belgesel dünyanın oluşumundan bugününe, yani onu mahvedişimize kadar olan süreci bizlere anlatıyor. Yönetmen Terrence Malick'in ne kadar büyük bir yönetmek olduğunu tekrar görmemize ve onun daha çok film çekmesi için dua etmemizi sağlayacak kalitede bir film kesinlikle.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Oz Büyücüsü - İçtenliğin Çizgilere Yansıması

   Bugün size Marvel tarafından yayımlanan ve benim daha henüz okuduğum, Eisner ödüllü bir çizgi roman olan Oz Büyücü'sinden bahsedeceğim. Çizgi roman Türkçe'ye Marmara Çizgi tarafından 2012'de çevrilmiş. Skottie Young tarafından çizilmiş, Eric Shanower tarafından ise yazılmış. Bu yazıda spoiler vermemeye çalışacağım ama yine de hikayenin konusu dahi bana spoiler diyorsanız okumayın bu yazıyı derim size.

   Oz Büyücüsü çizgi romanı o bildiğimiz klasik konuyu anlatıyor bizlere. Bir fırtına sonucu Kansas'taki çiftlik evinden bilmediği başka bir diyara düşen Dorothy ve köpeği Toto; evleri Kuzeyin Kötü Kalpli Cadısı'nın üstüne düşüp onu öldürdükleri için sevinçle karşılanırlar. Fakat onların tek bir isteği vardı ve o da Kansas'a geri dönmek. Etrafındaki kişiler bu isteği sadece Kadim Büyücü Oz'un gerçekleştirebileceği konusunda birleşince, Oz'un bulunduğu Zümrüt Kent'e gitmekten başka çare kalmıyordu. Dorothy bu maceraya çıktıktan sonra bir beyin isteyen Korkuluk, bir kalp isteyen Teneke Adam ve cesaret isteyen bir Aslan da Kadim Büyücü Oz'a isteklerini iletmek için ona katılırlar. Böylelikle onlar için uzun bir yolculuk başlamıştı.

   Oz Büyücüsü yukarıda dediğim gibi klasik konuyu anlatıyor. Bu iş zor tabi bunu kabul etmek lazım. Herkesin bildiği ve farklı farklı yazar ve çizerden görünen bir esere farklı bir dokunuş yapıp kendi tarzını ortaya koymak işinden bahsediyorum. Skottie Young da bu zorluktan bahsetmiş kitaptaki yazısında. Ve sonuna ise karakterleri yaratış süreciyle ilgili birkaç çizim paylaşmış. Kitaptaki en iyi kısım sonuna eklenen bu eskizlerdi ne yalan söyleyeyim. Karakterleri oluştururkenki tercihlerine değinmiş az da olsa. Keşke daha fazla olsalardı. Ayrıca kitabın sonuna da varyant kapaklar da eklenerek, içeriğin daha da zengin olması sağlanmış.

   Bu çizgi roman kesinlikle içinde çok güzel detayları ve mesajları olan, sadece çocuklar tarafından değil, büyükler tarafından da kesinlikle okunması gereken bir eser. L. Frank Baum tarafından yazılan bu kitabın çizgi roman uyarlamasını herkese tavsiye ederim.

10 Aralık 2016 Cumartesi

Klişe Hikayeden Mükemmel Bir İş Çıkartan Dizi: Westword

   HBO GoT sonrası o boşluğu dolduracak bir dizi yapmak istiyordu. Tam olarak da böyle pazarlandı aslında dizi de. Zaten kadroyu görünce de izlememek gibi bir olayınız kesinlikle olmuyor yani. Bir yanda Jonathan Nolan, J.J. Abrams, bir yandan da Anthony Hopkins, Ed Harris ve Jeffrey Wright. Dizi ayrıca 1973 yapımı aynı isimli bir filmden uyarlama.

   Dizi; vahşi batı konseptli yapay bir parkta bulunan ve insanlar tarafından yaratılmış olan "host"ların, yani robotların, bilinç kazanarak ayaklanması konusunu işliyor. Bunu öylesi derinlikli bir hikayeyle anlatıyor ki, bir de yanına usta işi şeklinde işlenen olay örgüsü ile mükemmel bir iş ortaya çıkıyor. İlk bölümler karakterleri tanımak ve olay örgüsünü anlamakla geçtiği için biraz sıkılmış olabilirim ama sonlara doğru dizi vitesi baya bir büyüttü ve soluksuz bir iş ortaya koydu. Ortaya koyduğu gizemler, izleyiciye merak ettirdikleri şeyler ve bunları açıklayış şekilleri gerçekten de usta işiydi.

   Spoilere girmeden sadece diziyi tavsiye etmek için bir şeyler yazmak istedim. Bu diziyi tavsiye ederim. ÖZellikle üst üste bölümleri izleyecek olmak diziyi daha güzel kılacaktır diye düşünüyorum.

29 Kasım 2016 Salı

Dağ 2

   Aslında bu uzun zamandır ertelediğim ve niyeyse bir türlü yazmaya fırsat bulamadığım bir blog yazısı oldu. Dağ filmi ilk çıktığında kendine has küçük ama kaliteli bir kitlesi oldu hemen. Film fazla duyulmasa da kulaktan kulağa öyle bir yayıldı ki, herkes filmin ikincisi çıksın diye yapımcı ve yönetmenine baskı yapmaya başladı. Binlerce mail atılmış bu konu hakkında ve hala bu mailleri saklıyorlarmış. İlk filmin benim için en akılda kalıcı sahnesi tabi ki de Müslüm Gürses - Affet şarkısının çaldığı sahne. Zaten ilk olarak youtube'dan o sahneyi izledikten sonra filmi izlemeye karar vermiştim. Neyse. İkinci filmin tanıtım videoları uzun zamandır internette dolanıyordu. Ha çıktı, ha çıkacak diye günleri sayar olmuştuk. Nihayet film çıktı ve sinemalara koştuk. Ben filmi iki kere izledim. İkinci izleyişim biraz arkadaş zoruyla oldu ama olsun.

   Film Kuzey Irak'a gizli bir görev için giden özel kuvvetlere ait 7 askerin hikayesini anlatıyor. Işid'in infaz edeceği bir gazeteciyi kurtarma görevi. Filmin yönetmen koltuğunda ise yine Alper Çağlar oturuyor. Başrolde ise ilk filmde olan Çağlar Ertuğrul ve Ufuk Bayraktar yine varlar. Yanlarında ise Murat Serezli, Murat Arkın ve Ahu Tuğpençe var. Filmde TSK'nın gerçek envanteri kullanılmış ve denmesine göre bu ilkmiş. Filmin çekimlerine az bir süre kala dahi TSK'nın bu isteğe olumlu yanıt vereceği belli değilmiş ama sonunda mutlu son olmuş ve izni almışlar. Ayrıca filmde TSK personeli de bazı yerlerde görünmektedir. Ayrıca eklemek gerekirse, şu an imdb'de 58 binden fazla oy olmasına rağmen 10/10 oy oranına sahip film.

   Son olarak kendi yorumumu da yapmak gerekirse eğer, ben filmi beğendim fakat ilkinin üzerinde değil kesinlikle. Bu onu kötü film yapmaz kesinlikle. Ama demek istediğim ilk filmin kendine has tavrı, naifliği, havası yok ne yazık ki. Bunlar gitmiş yerine Amerikan sineması gelmiş gibi. Müslüm Gürses - Affet yine çalarak gönlümüzü azcık aldılar tabi. Ama dediğim gibi film kötü demek değil. Beğendim ben filmi. Ayrıca filmin en duygusal sahnesi bence en son sahnesiydi. Tam ağlayacağım iki izlememde de ışıklar açıldı, millet ayağa kaldı falan. Tüm duyguyu mahvettiler. Ayrıca hayatımda ilk defa sinemada bir filmin alkışlandığına şahit oldum.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Filmekimi 2016

   Uzun süre biletleri çıksın diye pusuda yattığım Filmekimi 2016, bu sene de benim için kötü bir döneme denk geldiği için sadece 4 film için bilet satın alıp 3 filme gitmek zorunda kaldım. Gidemediğim film ise Captain Fantastic. Her zamanki gibi gidemediğim için bu film hakkında çok iyi yorumlar okuyup bir sürü resim paylaşımına maruz kaldım. Şimdi gelelim gittiğim filmlere. Bu filmleri tek tek ele almak istiyorum.

   Junte La Fin Du Monde - Alt Tarafı Dünyanın Sonu

  Son yılların en övülen yönetmeni Xavier Dolan'ın Cannes film festivalinden ödülle dönen, aynı zamanda da bir tiyatro oyunundan sinema perdesine uyarlanan son filmi. Film, ailesiyle uzun yıllardır görüşmeyen bir yazarın ailesini ziyaret etmesi ve onlara hasta olduğunu söylemeye karar vermesini konu alıyor. Film için tiyatro uyarlaması olması sebebiyle tek mekan filmi de diyebiliriz. Filme bakacak olursak; uzun yıllar sonra gelen bu ziyaret elbette ailenin bazı üyeleri için pek hoş karşılanmayacak ve eski defterler tekrardan açılacak. Filmin güzel bir dili olduğunu düşünmekteyim. Son derece uykulu izlediğimden olsa gerek, yer yer sıkıldığımı da belirmek isterim.

   Voyage of Time - Life's Journey  -  Zamanın Yolculuğu - Yaşamın Seyri 

   Filmekimi'nde en çok izlemek istediğim filmdi bu benim için. Tabi ki de bunun sebebi Terrence Malick. Amerikalı yönetmenin son filmi Voyage of Time, dünyanın oluşumundan, yaşamın başlangıcına ve yaşadığımız bu dünyayı soktuğumuz bu iğrenç hale değin geçen süreyi bizlere gösteriyor bu belgeselinde. Klişe olacak ama tam bir görsel şölen ve ben bu belgeseli sinemada izlemiş olduğum için kendimi çok ama çok şanslı hissediyorum. Ve unutmadan, belgeseli seslendiren isim ise Cate Blanchett. Her şey bir yana, sırf onun sesi için bile izlenebilir. Sonuç olarak zamanın nasıl aktığını anlamadan sinemanın ne olduğunu gösteriyor bize Terrence Malick.

   Les Innocentes - Masumlar

   Anne Fontaine'nin son filmi Les Innocentes; dünya savaşı sırasında Polonya'daki bir kilisede askerlerin tecavüzü sonucu hamile kalmış rahibeleri ve onlara yardıma giden kızıl haç görevlisi bir doktoru konu alıyor. Savaşın kirli ve arkada kalmış yüzlerinden birini bizlere göstermekte gayet başarılı olmuş bir film. Kendi dünyaları içerisinde sadece mutlu olmak isteyen bit grup insanın hikayesi.

15 Ekim 2016 Cumartesi

Cornetto Üçlemesi

   İngiliz mizahına karşı tarifini zor yaptığım bir ön yargıya sahibim. Bunu açıklaması zor. Sanırım üst üste birkaç başarısız İngiliz komedisi de izlemiş olabilirim. Ya da Terry Jones ve Terry Gilliam'ın Monty Python and the Holy Grail gibi övülen bir filmi abartılı bulduğum için de olabilir. Amerikan filmlerinin bize çok daha yakın olmasından dolayı o mizaha alışmış olmak da büyük bir sebep bence. Kabul ediyorum Life Of Brian güzel filmdi ama. :) Tabi hala abartılı. Ama bir istisnam vardı hep benim. O da Guy Ritchie'dir tabiki de. Ki kendisi benim favori yönetmenlerimdendir aynı zamanda. Lock, Stock and Two Smoking Barrels ve Snatch gibi mükemmel iki filme sahip bir yönetmen. Diğer filmleri fazlasıyla iyidir tabi.

   Neyse giriş kısmı fazla uzattım yine. Cornetto üçlemesi benim bu yöndeki ön yargımı kırdı bence. Scott Pilgrim vs. the Word filminden bildiğim Edgar Wright imzalı bir üçleme bu. Yanında ise benim Star Trek'ten bildiğim Simon Pegg ve ilk kez dikkatli bir şekilde izleme şansı bulduğum Nick Frost var. Senaryoları ise Edgar Wright ve Simon Pegg yazmış.

   Üçleme aslında en başta seri olarak düşünülmemiş. İkinci film bitip üçüncü film çekilecekken bir gazetecinin ilk iki filmdeki tek ortak nokta olarak Cornetto yenmesi olduğunu söyleyince aklına gelmiş bu fikir Edgar Wright'ın. Ve üçüncü filme de Cornetto yerleştirilmiş. İlk film, yani Shaun of the Dead'de pembe cornetto yeniyor. Bu kanı sembolize ediyor. Yani zombileri. Hot Fuzz'da ise mavi cornetto var. Polisin rengini sembolize ediyor. The Word's End'de ise yeşil cornetto var. Uzaylıları sembolize ediyor.

   Üç filmde de ayrıca aynı oyuncular ve aynı seviyede kara mizah mevcut. Seviye üç film için de düşmüyor ve üç film de en üst seviyede kendini izlettiriyor ve güldürüyor. Tabi kara mizah sevmeyenler bu filmi elbet beğenmeyebilir ama türü sevenler için fazlasıyla iyi bir seri.

   Son olarak filmlerin konusundan da bahsedeyim. Shaun of Dead zombi istilasını konu alıyor. Ama bildiğiniz zombiler değil bu. Daha yavaş hareket ediyorlar. Birçok zombi filmine de gönderme mevcut filmde. Hot Fuzz ise; çok başarılı olduğu için küçük bir kasabaya gönderilen bir polisi konu alıyor. Bu sessiz sedasız kasabada birden ani ölümler olacaktır ve arkasında da çok değişik şeyler çıkacaktır. The Word's End ise; liseden beri görüşmeyen 5 arkadaşın yeniden buluşup eski yaşadıkları kasabaya gidip aynı gece 12 barda 12 bayrak bira rekorunu denemeye çalışmalarını konu alıyor. Bunu yaparken büyük bir sürprizle karşılaşacaklardı. Kasaba uzaylı robotlar tarafından ele geçirilmiş.

  Şimdiki amacım ise Edgar Wright ve Simon Pegg'in beraber yaptıkları dizi olan Spaced'i izlemek. Daha başlamadım ama eminim fazlasıyla iyidir ve size de bunları izlemeyi tavsiye ederim.

8 Ekim 2016 Cumartesi

Go Go Power Rangers

   Çocukluğumun en büyük kahramanlarından olan Power Rangers'ların yeni filmi çekilecek olamasının mutluluğunu uzun süredir yaşıyordum. Ve uzun zamandır beklenen oldu ve ilk fragman geldi filmden. Şimdilik beklentilerin altında bir fragman olsa da daha iyisinin geleceğini umut ediyorum. Baştan diyeyim zaten filmle ilgili fazla bir beklentim yok zaten. Ama hostalji damarımı yeterince okşarsa benden tam puan alır film.

   Gelelim bunu yazma nedenime. Bu yazıyı aslında Go Go Power Rangers şarkısını paylaşmak iin yazıyorum. Yıllardır "Doktor Power Rangers" diye söylediğim şarkıyı. Nostalji her zaman iyidir.


13 Eylül 2016 Salı

Taçsız Kral


 Taçsız Kral Metin Oktay'ın ölüm yıl dönümü sebebiyle Taçsız Kral filmini izledim. Filmi elbette farklı bir gözle izledim. Filmin en önemli yanı ise Metin Oktay'ın günümüze ulaşan görüntülerinin çoğunun bu film kaynaklı oluşu. Yani Taçsız Kral filmi bizim için çok güzel bir iş yapıyor. Bunun yanında Coşkun Özarı, Gündüz Kılıç, Karıncaezmez Şevki gibi isimleri de bu film sayesinde daha da ölümsüz kılmışlar. Taçsız Kral'ı izlemek için pek çok sebebiniz var. Böyle bir gün için en ideal seçim elbette ki bu filmdir.

5 Eylül 2016 Pazartesi

Kocaelispor - Tekirdağspor ve Passoligsiz Tribün

   Uzun zamandır bir futbol maçına gitmiyordum. Bunun sebebi passolig ve beraberinde getirdiği olumsuzluklar. Benim için futbola anlam katan her şey bu sistemle anlamını yitirmiş oluyor ve bu sebeple de maçlara gitmeme kararı almıştım kişisel olarak. Tabi passoligin olmadığı maçlar bizi beklerdi. En son gittiğim maç da zaten bir amatör lig maçıydı. Arkadaşım Kocaelispor maçı için bizi oraya davet edince sevindim tabi. Maça gitmeyi çok özlemiştim. Bir de bir bilet koleksiyoneri olarak maç için hatıra bileti çıkarılacağını duyunca baya bir heyecanlandım bilet için.
   Bakmayın biletin üzerinde 25 bin yazdığına. İsmetpaşa Stadyumu'nun kapasitesi 17 bin kişi. Yani Kocaeli yönetiminin ve halkının takıma bakış açısıdır bu. Gayet de güzeldir. Sezon öncesi satılan kombinelerin maç içinde de geçmiyor oluşu biraz garip olsa da maddi olarak fazlasıyla kötü bir durumda olan kulüp için önemli detaylar bunlar.

   Maç günü daha İstanbul'da Kocaelispor atkılı birini görmemizle maç heyecanı başladı zaten bizim için. Şehirde ise her tarafta maça gitmek için hazırlık yapan birilerini görmeniz mümkündü. Şehir takımı olmak böyle bir şey işte. Stadın çevresi ise köfteciler, seyyar satıcılar, meşale kokularıyla kaplıydı.
    Bilet bulamadığımız için maçı kapalı kale arkasından takip etmek zorunda kaldık. Bayraklar, atkılar, pankartlar falan her şey hazırdı ve sezonun ilk karşılaşması başladı. Stadın kapasitesinin üzerinde seyirci aldığı her yerden belliydi. Taraftarın ise reaksiyonları, hareketleri falan gayet kendine özgü bir tutumları vardı. Maça gelirsek Kocaelispor maç içinde daha baskın olan taraf olmasına rağmen golü bulamadı ve maç 0-0 bitti. Maçın ve günün en kötü durumu buydu işte. Bir gol yaşamak isterdim.

   Son olarak passloligin öldürmediği tribün kültürünün olduğu bir maçta olmak benim için fazlasıyla güzeldi. Tribünler bizimdir, tribünler hayattır.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

David Fincher TOP 5

   Dün  en sevdiğim yönetmenlerden olan David Fincher'in doğum günüydü. Bu vesileyle kendisine ait top 5 listemi paylaşman istedim.


1- Fight Club


2- Se7en


3- Zodiac


4- Gone Girl


5- The Curious Case of Benjamin Button

23 Ağustos 2016 Salı

Stranger Things ve 80'ler

   Netflix'in yeni dizisi Stranger Things'in hakkında çeşitli yerlerde olumlu şeyler okuyunca açıp bir izlemek istedim. Benim beğene bileceğim bir tarza sahip olduğu söyleniyordu çünkü. Dizinin ilk sezonu aynı anda yayınlanmış olup toplamda da 8 bölümden oluşmakta. İkinci sezonunun yayınlanıp yayınlanmayacağı dedikoduları dolaşıyor ortalıkta ama umarım yayınlanır. Çünkü ben diziyi fazlasıyla sevdim.

   80'lerde geçen bir hikaye Stranger Things. 4 kişilik bir arkadaş grubundan olan Will bir gece esrarengiz bir biçimde kaybolur. Diğer arkadaşları, ailesi ve polis onu her yerde ararken bu çocuklar kolunda B11 dövmesi olan kendi yaşlarında bir kız çocuğu bulur. Kızın mistik güçleri vardır ve neler yapabildiğini zamanla keşfederler. Bir yandan bunlar olurken, bir yandan da o güne kadar doğru düzgün hiçbir olay olmayan kasabada başka kayıp vakaları ve başka ilginç olaylar da meydana gelir. Kasabanın şerifi ise bu olayların ilginçliğini keşfedip olaylara daha da derinlemesine inmeye başlayacaktır.

   Dizi 80'lerin Amerika'sında küçük bir kasabada geçmekte. O kasabadaki çocuklar bugün bizlerin de hayran olduğu şeyleri sevmekte. Dizide beni en çok çeken şey bu oldu işte. Star Wars göndermeleri, çizgi roman göndermeleri, Rambo göndermeleri ve farkına vardığım ya da varmadığım bir çok göndermek o kadar güzel yerleştirilmiş ki dizinin içinde, geçekten çok beğendim. Ayrıca dizide yer alan müzikler ve dizinin kendi intro müziği de harika gerçekten. Çocuk oyuncular ise çok iyi. Özellikle Dustin karakterini oynayan çocuğu çok sevdim.


   Dizide hafiften Kyle Xy tadı aldım. Tabi bu ondan çok daha iyi. Bilimsel deneyler kısmı ise Fringe tadı veriyordu. Tabi dizinin genel havası ise sizi bir Steven Spielberg filmi izliyormuş havasına da sokuyor.

  Özetle ben diziyi sevdim ve ikinci sezonu izleyip gerisinde neler olacağını görmek istiyorum. Umarım ikinci sezon çekilir.

11 Ağustos 2016 Perşembe

Batman: Öldüren Şaka - Batman: The Killing Joke

   Taksim'de bir sahafta denk geldiğim Batman: Öldüren Şaka'ya hemen sahip olmak istedim. Zira kapağındaki muhteşem Joker gülümsemesi, sol üsteki Tim Burton referansı ve büyük harflerle yazan Alan Moore ismi bu çizgi romanı satın almak için fazlasıyla yeterli sebeplerdi. Zaten bu hikayenin ne kdar iyi olduğuna ilişkin bazı şeyler zaten okumuştum internette.

   Kitap özetle Joker karakterinin orijin hikayesine değinmekte. Joker'in geçmişi ve bugünü arasında bir köprü pozisyonunda. Çizimleri, karakter analizleri ve özellikle de diyaloglarıyla müthiş bir iş gerçekten. Özellikle de Joker'in bir çok yerde söylediği sözler bir kenara not almalık cinsten. Doğru mudur bilmem ama Nolan, The Dark Knight'ta Joker karakteri için bu hikayedeki karakteri referans aldı diye okumuştum bir yerden. Ki bunu okuyunca da bu bilginin doğru olduğuna inanıyor hemen insan.

   Batman: Öldüren Şaka Türkiye'de JBC Yayınları tarafından çıkmış ve hala satışı yapılan bir çizgi roman. Bende ise Mayıs 2016 tarihli ikinci baskısı mevcut. Eğer bu çizgi romanı edinip okursanız asla pişman olmazsınız. İyi okumalar.

26 Temmuz 2016 Salı

Stanley Kubrick TOP 5

   Büyük usta Stanley Kubrick'in doğum günü vesilesiyle Top 5 listesi yapmak istedim. Bu liste tamamen benim şahsi görüşüm olup, sıralamanın hiçbir önemi yoktur.


1-  A Clockwork Orange


2-  The Shining


3-  Full Metal Jacket


4-  2001: A Space Odyssey


5-  Dr. Strangelove  

14 Temmuz 2016 Perşembe

Pokemon Go İle Evden Çıkıyoruz


   Uzun zamandan beri beklenen Pokemon Go oyunu sonun geldi. Ama sadece üç farklı ülkede olmasına rağmen dünyanın her yerinde oyun deliler gibi oynanıyor. Sokakta elinde telefonla "Pikaçu buldum" diye bağıran biri görürseniz artık şaşırmayın. Çünkü bunlar artık çok normal.

   Oyun sizin konumunuzu kullanıyor. Bulunduğunuz bölgenin haritası üzerinde gezerek çevrede pokemon yakalıyorsunuz kabaca bir tarifle. Bu oyunu diğer oyunlardan ayıran en önemli özellik ise oynamak için dışarı çıkmak zorundasınız. Evinizden oynayamıyorsunuz. Siz gezdikçe yeni pokemonlar keşfediyorsunuz ve onları yakalıyorsunuz. Maviyle işaretli pokestop bölgelerine giderek yeni poketopları ve birkaç farklı şey kazanabilir, gym olarak işaretli yerlere de giderek orarı ele geçirmiş olan kişiye savaş açarak gym'yi ele geçirebilirsiniz.

   Pokemon Go oyunu size çok farklı bir deneyim sunuyor. Dışarıda pokestop'larda gruplar halinde toplanan insanlar sizlere bu oyunun ne kadar çılgınca yayıldığını anlatıyor adeta. Kısa süre içinde şirketin hisseleri tavan yaparken; oyun, twitter seviyesinde günlük kullanıcıya ulaştı neredeyse. Yani bu oyun her yerde, her koşulda deliler gibi oynanıyor.

   Ben ise 3 gündür bu oyunu oynuyorum. 3 gündür ortalama 12 km yürümüşüm oyun için. Oyunun 9. seviyesinde olup, 37 farklı pokemon sahibiyim şimdilik. Daha da oynamaya devam ederek oyunun bizim karşımıza neleri çıkartacağını göreceğiz. Bizim nesil için Pokemon diyince akan sular durur malum. Şimdi ise Pokemon Go ile çocukluğumuzun hayali olan sokaklara çıkıp pokemon avlamaya çıktık. Şimdilik her şey çok güzel.

29 Haziran 2016 Çarşamba

En İyi Çizgi Roman Uyarlaması 10 Film

Bir kategoride en iyi filmleri seçmek hiç yapamadığım bir şeydir. Hele ki sıralama yapmak. En zorudur benim için. Elimden geldiğince izlemiş olduğum en iyi çizgi roman uyarlaması filmleri listeledim. Umarım beğenirsiniz.

10- 
Captain America Civil War: Benim 2016 yılı içinde en çok beklediğim filmdi kendisi. Beklentilerimi de boşa çıkartmadı kendisi. Daha iyi olabilir miydi sorusuna kesinlikle evet desem de filmi ben fazlasıyla beğendiğimi her yerde söyledim. Filmi bu kadar iyi kılan şeylerden biri de kesinlikle Spider-Man ve Black Panther. İlk kez MCU'de gördüğümüz bu karakterler filmle inanılmaz güzel bir hava katıyor.  

9- Kick-Ass: Bu filmi izlemeye başlamadan önce kimse herhalde bu kadar iyi bir filmle karşılaşacağını ummuyordu herhalde. En başta Nicolas Cage ön yargısı var tabi. Film, süper kahraman olmak isteyen bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Aynı paralellikte ise bir babayla kızı arasındaki ilişkiye bakıyoruz. İzlemesi çok zevkli, farklı ve eğlenceli bir çizgi roman uyarlaması.

8- Sin City: Filmin imdb sayfasına girip yönetmen koltuğunda oturan üçlüye bakın derim. Başka da bir şey söylemeye gerek yok sanırım: Frank Miller, Robert Rodriguez ve Quentin Tarantino.

7- The Avengers: Her şeyi geçtim bu film bize hayalimiz olan süper kahramanları bir arada görme şansını veriyor. Ve hatta bunu başarılı bir şekilde yapıyor. Asıl önemli olan nokta da bu işte zaten. The Avengers MCU içinde güzel bir yerde her zaman olacaktır. İkinci film için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil elbet.

6- Scott Pilgrim vs. the World:
 Bir çizgi roman uyarlamasından beklentiniz ne diye düşünün önce. Daha sonra da bu filmi izleyin. Bir çizgi roman uyarlamasından beklentilerinizi tam olarak karşılamaya hazır bir film. Bunun yanında size Chris Evans, Jason Schwartzman ve Brandon Routh gibi oyuncuları da sunuyor. Görselliği, kurgusu ve oyuncularıyla müthiş bir çizgi roman uyarlaması karşınızda.

5- Watchman: Watchman son dönemde Zack Snyder'a sövmek isteyenler tarafından sık sık atıfta bulunulur hale geldi. Sen madem böyle güzel filmler çekebiliyorsun peki Batman V Superman ne adam diye sövenler için güzel bir film. Ama sadece bu kadar demek bu filme haksızlık olur. Bundan çok daha fazlası elbet. Sinemada izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.

4- V For Vendetta: Nedendir bilmem ama Türkiye'de en çok sevilen filmlerden biri oldu Ve For Vendetta. Benim içinse film Hugo Weaving ve Natalie Portman'ı çok sevmem, müzikleri ve inanılmaz görselliğiyle ön plana çıkıyor. Özellikle inanılmaz etkileyici bir finali olduğunu da es geçmemek lazım.

3- Superman: 1978 yapımı Superman filmi çizgi roman uyarlaması filmler arasında bir öncü niteliğinde diyebiliriz muhtemelen. Christopher Reeve ise her şeyiyle tam bir Superman olarak karşımıza çıkıyor.

2- Spider-Man 2: Sam Raimi'nin Tobey Maguire'la birlikte çektiği üçlemeyi seversiniz, sevmezsiniz ya da hayalimizdeki örümcek adam bu değil diyebilirsiniz ama serinin ikinci filmi benim en çok etkisinde kaldığım süper kahraman filmidir. Eğer Örümcek Adam diye bir şey olasaydı eminim bu filmde yaşadığı şeyleri yaşayacaktı diye düşündüm hep ve bu düşünceden hiç de sapmadım. Bu arada en sevdiğim süper kahraman hala Örümcek adam.

1- The Dark Knight: Bu film; izlediğim en iyi çizgi roman uyarlaması olmasının yanında, sinemada beni en çok etkileyen film unvanına da sahip. Sinemadan çıktığımda nerede olduğumu dahi daha sonra idrak etmeye başlamıştım. Müzikleri, oyunculuklar, karakterler, kurgusu ve her şeyiyle en iyi olmayı hak ediyor bence. Nolan iyi ki Batman işine girmiş diyor insan.

Bonus: Ghost Word: Thora Birch hayranlığınızı arttırabileceğiniz, oha Scarlett Johansson'a bak diyeceğiniz, keşke Steve Buscemi daha fazla ön planda olduğu film çekse diye içinizden geçirebileceğiniz bir film. Listeye koymasak olmazdı bence. O yüzden bonus olarak burada durmalı bence.

Bonus 2: Captain America: The Winter Soldier: Russo kardeşlerin ilk çizgi roman uyarlaması filmi. Film o kadar iyi ki eldeki en güvenilen hikayelerden biri olan Civil War'u da Russo kardeşlere getiriyor. Kaptan Amerika'yı insanlara sevdiren, karaktere daha pozitif yaklaşılmasını sağlayan film budur bence. İlk filmi daha çok Amerikan propaganda filmi havası itici duruyordu ama bu film öyle değil. Karakterler daha ön plana çıkmış. İlersi için önemli olan Winter Soldier ile de tanışıyuruz. Onun yanında Falcon, Black Widow ve Nick Fury ile de ciddi bir kadroya sahip film.

10 Mayıs 2016 Salı

Captain America: Civil War (SPOILER)

   Film hakkındaki bu yazı bolca spoiler içermekte ve hatta filmin sonunu bile söylemektedir. Eğer filmi izlemediyseniz bu yazıyı mutlaka okumamanız gerekmektedir.

   Tam 1.5 yıldır Civil War filmini beklemekten yorgun düşmüştük artık. Her gün her gün filmin fragmanını izleyip her anını ezberlemiş bir hale gelmiştik. Bu film benim için 2016'nın en çok beklediğim filmi olduğu için de ayrı bir öneme sahip elbette. Nihayetinde ise gidip filmi gördük efendim.

   Film size daha ilk başından başlayarak ben iyiyim mesajı veriyor. Açılış sahnesi film içinde önemli bir dönüm noktasına sebep olduğundan ve bunu daha en başta vermesinden sizi zaten içine alıyor film. Senaryo gerçekten de zekice bir şekilde yazılmış ve parçalar zekice yerleştirilmiş. Kopukluklar yok ve vermesi gereken mesajı çok net şekilde de veriyor. İzlemeden önce en çok Winter Soldier film konusu içinde nerede duruyor ve kahramanların ayrışmasına sebep olan karakter mi diye endişeliydim. Çünkü Civil War hikayesi çizgi romanında politik ve hikayedir ve bunun bu kadar basite indirgenebilecek olması benim korkutuyordu. Ama Winter Soldier mükemmel yerleştirilmişti filmde ve sizi hiç rahatsız edecek bir yanı yoktu. Filmin en güzel yanı ise; film size hem Avengers filmi izlettiriyor hem de bunun bir Captain America filmi olduğunu unutturmuyor oluşuydu. Sadece bu özellik için bile bu filmi sevebilirsiniz.

   Filmi izlediğim ve konuyla pek alakası olmayan arkadaşım filmden sonra "İki taraf da haklı gibi. Kimi tutacağıma karar veremedim." dedi. Filmin bunu söyletebiliyor olması takdire şayan gerçekten. Captain America filmi olsa da yine de Iron Man'in de haklı olduğu inanılmaz yerler vardı. İki tarafa da eşit yaklaşılmış. Ama ben yine de Iron Man tarafında yer aldım. Filmden önce de sonra da bu değişmedi hiç.

    Bu filmle birlikte ilk kez gördüğümüz Spiderman ve Black Panther vardı bir de. Bunun yanında bir de ilk kez Avengers ekibiyle boy gösteren Ant-Man. Önceliği Spiderman'e verelim. Spiderman benim en sevdiğim süper kahramandır. Çizgi romanını da zevkle okurum kendilerinin. Ayrıca en sevdiğim Çizgi roman uyarlaması film de Spiderman 2'dir benim için. Yani filmi bu beklentilerle ve bu hislerle izledim. Ve kesinlikle Spiderman karakterine bayıldım. 15 yaşında hissinin kesinlikle mükemmel vermişler. Espriler, hareketler, diyaloglar falan her şeyiyle müthişti. Sabaha kadar Spiderman hakkında konuşabilirim. Fakat Spiderman'in varlığını senaryoda destekleyecek bir şey yoktu ne yazık ki. Yani Örümcek film içinde dövüşmeye geliyor ve sonra da gidiyor gibi bir durum söz konusuydu. Aynı şey Ant-Man için de geçerli. Ant-Man'ın bu savaş içindeki konumu belli değildi. Neden dövüşüyordu? Neden Iron Man ile ters düşmüştü? Bu soruların cevapları belli değil maalesef. Hadi Peter Parker 15 yaşında ve biri onu bir yere çekti o da geldi. Ama Ant-Man için böyle diyemiyorum ne yazık ki.

   Black Panther mükemmel olmuş bu arada. Solo filmi için de inanılmaz heyecanlandırdı beni. İnsanları yormadan çok basit şekilde hikayesini film içinde işlediler ve mükemmel bir şekilde karakteri konumlandırdılar. Diğer yeni karakterlerde yapılan yapılmadı yani. Black Panther geçer notu fazlasıyla hak etti.

   Filmin kötü adamı Baron Zemo ise filmin zayıf yanlarındandı. Onun kötü adam olduğunu tam olarak hissedemedik ne yazık ki. Herhalde bu durum Marvel için artık kronik bir sorun haline gelmiş olabilir.

  Film sonunda ise gelecek olan Infiniti War, Black Panther ve Spiderman filmlerine referanslar içeriyordu. Film içerisinde ise o kadar çok "Homecoming" dendi ki eh anladık diyesim geldi. Bu filmi MCU içerinde konumlandırmak gerekirse eğer ben en tepeye koyarım. Winter Soldier ve Avengers gibi çok iyi filmlerden bir tık daha fazla zevk aldım bu filden. Herhalde Spiderman farkı oluyor bu.

1 Mayıs 2016 Pazar

ŞAMPİYONLUK KİMİN UMRUNDA

   Galatasaray tekerlekli sandalye basketbol takımına ne desek bir şeyler eksik kalacak. Gerçekten muazzam ve özveri ve inanç taşıyor hepsi içinde. Onlar bu ülkede bulunan sayısız insana umut ışığı resmen. Onlar vazgeçmiş olan insanlara vazgeçmeyin diye haykırıyor. Onlar milyonlarca insana büyük bir gurur yaşatan Engelsiz Aslanlar.
 
   Bu sene her şey kötü başladı ve birinci lige çıktığımızdan beri ilk kez şampiyonluğu bıraktık. Ama olsun. Karabük'te, Yalova'da, Balıkesir'de, Kıbrıs'ta ve ülkenin dört bir yanında bu takımın peşinden koşmaya ant içmiş bu takımı kendine dert etmiş insanlar yine olması gereken yerdeydi. Ve yine sevdamızı haykırdık hep bir ağızdan. "Şampiyonluk kimin umrunda, ne iki kupa ne de Avrupa..."

Teşekkürler İmparator Sedat İncesu
Teşekkürler Engelsiz Aslanlar

28 Nisan 2016 Perşembe

Nuri Bilge Ceylan TOP 5

 
    Nuri Bilge Ceylan'ı ve tarzını seven biri olarak sevdiğim filmleri sıralamak istedim. Ama zor oldu bu liste zira yönetmenin her bir filmini çok sevmiş biriyim. Diğer filmlerine haksızlık etmek istemem çünkü Kasaba, İklimler ve ilk çektiği kısa film Koza da benim için çok iyi filmlerdir. Bu sıralama filmleri izlerken aldığım tada göre oluşturuldu. Buyurun efendim:


    1-  Bir Zamanlar Anadolu'da
 
    2- Mayıs Sıkıntısı

    3- Uzak

    4- Üç Maymun

    5- Kış Uykusu

ŞAMPİYON

   Ergin Ataman'ın inancı, takımın hırsı ve taraftarın desteği. Bu şampiyonluğun ardından uzun uzun yazılar yazabilirim aslında. Yüreğimden geçenler kelimelerle anlatılamıyor ama. Yıllardır cebimdeki son parayı vererek gittiğim maçlar hep bu güzel günlerin hayaliyle oldu. Takım inandı biz destekledik hep. Sonunda amacımıza ulaştık. Bir Avrupa Şampiyonluğu ünvanını daha ele geçirdik. Bu mutluluğu yaşatan herkese sonsuz teşekkürler. Unutmadan; bu şampiyonluğa giden yoldaki sloganı da buraya not düşelim hemen:

"Teker teker geçiyoruz turları. Avrupa'da alacağız kupayı."

30 Mart 2016 Çarşamba

Batman v Superman: Dawn of Justice (SPOILER)

    Yazım bolca spoiler içerebilir. Bu yüzden eğer filmi izlemediyseniz buradan itibaren okumayı bırakmanız tavsiye edilir.

    Çok uzun zamandır beklediğimiz gün geldi nihayetinde. Ben bu güne kadar bu kadar görsel sunarak tanıtım yapan bir film görmemiştim açıkçası. Her yayınlanan fragmandan, spot videodan sonra heyecanımız katlanmaya başlandı. Haliyle bu durum gereksiz bir beklentiye soktu herkesi. Fragmanları o kadar çok izledim ki, sağolsunlar filmin tüm gidişatını fragmanlarla gösterdiler, filme karşı beklentim düşmüştü zaten izlemeden. Çünkü bizim beklentiye soktukları şeyi ne yazık ki filmde bulamayacağımı farketmiştim. Baştan sona bir Batman V Superman çatışması beklentisi yarattılar ama bu zaten mantıken mümkün değildi.

    Öncelikle ilk günden beri günahını aldığım/aldığımız Ben Affleck inanılmaz güzel bir Batman olmuş. Kendisini çok beğendim. Henry Cavill zaten daha önceden bildiğimiz biriydi fakat niyeyse bu filmde replikleri baya kırpılmıştı. Jesse Eisenberg ise Lex Luthor karakterinde beğendim fakat LEx çizginin dışında bir karakter olarak çizilmiş. Çok söyledi bu ben de katılıyorum, Nolan'ın Joker'i gibi olmuştu. Wonder Woman ve Gal Gadot ise gayet iyiydi ama Wonder Woman hakkında çizgi roman okumayanların hiç bir şey bilmiyor oluşu dezavantajdı. Wonder Woman kimdir, olayı ne, amacı ne her şey havada yani.

    Yıllar önce Frank Rijkaard Türk futbolu için "Her şeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam yok" benzeri bir şey demişti. Filmi izlerken bu laf geldi aklıma. Film çok şey anlatmak istemiş, anlatmaya çabalamış ama çoğu şeyi anlatamamış. Aşırı kopukluklar vardı filmde. Her konuya değineyim gibi bir sorumluluk içinde hissetmiş film kendini. Bunun dışında Batman'in kendi çizgisi dışından çıkması, adam öldürecek pozisyona gelmesi, Alfred'in Bruce Wayne'den daha karizmatik tasfir edilmesi de göze batan detaylardı. Amy Adams'ı çok severim ona laf etmek istemem ama her olayın ortasında Lois Lane'in bitmesine ben de bittim. Superman'den daha fazla aksiyona dahil oldu ablamız. Doomsday olayı zaten başlı başına faciaydı. Az Önce dediğim gibi her şeyden biraz daha koyalım mantığıyla filme dahil edilmiş gibiydi. Superman'in ölme ihtimali olmadığını herkes çok iyi bilirken, iki film daha var çünkü, dakikalarca herkese cenaze görüntüsü izletip herkesi ayar etmelerine girmek istemezdim ama yazdım işte.

   Filmin bazı şeyleri anlatacak vakit bulamamasının yanında bir de gereksiz şeyleri anlatması vardı. Yukarıda bahsettiğim cenaze sahnesinin gereğinden fazla uzatılması ya da komple varlığı bile gereksizdi. Rüya sahneleri gereğinden fazla vardı. Bruce Wayne sürekli rüyadan uyanıyor filmde.

    Filmin en önemli anı, herkesin görmek istediği o an geldi şimdi. Filmdeki düşmanlık olayı nasıl bitecek ve  Justice League'e bağlanacak sorusu. Bu sorunun cevabı bence filmin en kritik sorusuydu. Çünkü bütün filmi fragmanlarla bizlere izleten adamlar bir tek bu soruyu bize bırakmışlardı. Ve bu sorunun cevabının bu kadar vasat olması beni inanılmaz üzdü ve hayal kırıklığına uğrattı. Tek bir cümle ile filmi çözmeleri skandaldı resmen.

    Bu kadar eleştirmiş olsam da nihayetinde en az bir yıldır beklediğim bir filmi sinemada izlemiş olmanın mutluluğu  var bende. Ama bu beklentilerin karşılığında "çerezlik" bir film çıkınca ortaya insan üzülüyor işte. Yine de sinemada bir kez daha izlerim ben bu filmi diyorum.  

16 Şubat 2016 Salı

Askerliğimin Kitapları

   Askerlik hizmeti bedenen yapılıyormuş gibi sanılsa da tamamen psikolojik bir olgudur. Bu psikolojiyi nasıl atlatacağınız da tamamen size kalmış bir şeydir. Benim için bu durumu pozitife çeviren şeyler kitaplarım oldu. Kitaplar bana okurken bulunduğum ortamdan uzaklaşıp tamamen o olayın içine girdiğim için benim için çok daha kıymetli oldu orada. Kısıtlı ve uygun olmayan zamanlarımda bile bir şekilde kitaplarımı elimden bırakmadım ve okumaya devam ettim. İşte okuduğum her kelimesi değerli olan o kitaplar:

        - Dr. Jekyll ve Mr. Hyde - Robert Louis Stevenson
        - Nazım Hikmet Şiirleri - Nazım Hikmet
        - Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams
        - Benim De Söyleyeceklerim Var (Üç) - Umut Sarıkaya
        - Beyaz Geceler - Dostoyevski
        - Sinekli Bakkal - Halide Edip Adıvar
        - Dönüşüm - Franz Kafka
        - Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigory Petrov
        - Milena'ya Mektuplar - Franz Kafka
        - Bir Delinin Hatıra Defteri - Gogol
        - Bir Köy Hekimi - Franz Kafka
        - İnsan Ne İle Yaşar? - Lev Tolstoy
        - Vatan Yahut Silistre - Namık Kemal

14 Şubat 2016 Pazar

Kötü Kedi Şerafettin


   Çocukluğumun çizgi kahramanlarından Şerafettin'in sinema filmini yıllar içinde ha geldi ha geliyor diye bekledik durduk. Sonunda o beklenen filmi sinemada izlemiş olmanın mutluluğunu yaşamak elbette haklı bir gururdu bizler için. Kötü Kedi Şerafettin'le tanışmam bir kitap fuarında oldu. Fuarda satın aldığım Lombak ciltleriyle okumaya başladım Şerafettin'i. Hem de ne okumak. Okula götürdüğüm ciltlerden birinde öğretmen Kötü Kedi Şerafettin'i okuduğumu görünce bir daha getirme bunu okula demişti. Fazla açık buldu sanırım. :) Bir daha okula götürmeyecek olmak okumaya engel değil elbette. 
   Dediğim gibi yılların hikayesi Kötü Kedi Şerafettin'in sinema filmi. Bunun bu kadar uzu sürmesi de elbette bir beklenti içine sokuyor insanları. Fakat bu beklentinin karşılığını elbet veriyor film. Çizgisi, dublajları, detaylarıyla Türkiye'de çekilmiş en iyi animasyonu izledik sinemalarda. Ve muhtemelen de animasyon dalında Türkiye'deki çıtayı fazlasıyla yükseltecek bir film. Tek eksik yanı senaryo ve konuda olmuş ama ülkenin en iyi animasyon filmi için bunu görmezden gelebiliriz.

   Nedendir bilmem ama Kötü Kedi Şerafettin hikayesindeki en sevdiğim karakter her zaman Tonguç olmuştur. Filmde de öyle oldu. Entel olma sevdası, Cihangir'de yaşama inadı vs. benim için en güzel karakter Tonguç'tur.

   Türkiye'de böyle kaliteli filmlerin daha çok izlenebilmesi için hakkını vermek gerek. Bu sebeple filmi sinemada izlemenizi öneririm. 

11 Şubat 2016 Perşembe

3 Dev Adam

    Kim demiş ki Türkiye'de fantastik filmler çekilmiyor diye? Telif haklarının bir problem yaratmadığı döneme ait bir çok Amerikan çizgi roman uyarlaması film çekilmiş Türkiye'de. Onlardan biri de Fikret Uçak'ın 1973 yapımı 3 Dev Adam filmi. Filmde Örümcek Adam, Kaptan Amerika ve Meksikalı Salto başrolleri paylaşmakta. İnternette biraz araştırma yapınca Amerika'lıların dahi filmi ilgiyle izlediği ortaya çıkıyor.


   Marvel Civil War hikayesini yazmadan yıllar önce Türkiye'de süper kahramanlar arasında bir mevzu dönmeye başlamıştı bile. Filmi ilginç ve güzel kılan taraf da bu zaten. Örümcek Adam filmin kötü adamıdır ve tarihi eser kaçakçısıdır. Yeni tarihi eserler için Türkiye'ye gelmiştir. Polis ise Kaptan Amerika'dan yardım ister ve o ve Meksikalı Santo Türkiye'ye gelir. Kötü adam olarak Örümcek Adam fikri filmi daha ilginç kılıyor çünkü daha önce hiç yapılmamış bir durum bu.


                          

   Süper kahramanlarımız filmde pek süper değil aslında. Sadece karete yapan kaslı abiler. Örümcek Adam ağ atmıyor, duvarlara tırmanmıyor ya da Kaptan Amerika'nın dünyanın en sağlam çeliğinden yapılma bir kalkanı yok. Bir de Örümcek Adam'ın inanılmaz kirpikleri tabi. Hepsi birleşince ortaya kült bir Türk filmi ortaya çıkıyor. Filmi tamamı youtube'da mevcut. Örümcek Çetesi ve Yüzbaşı Amerika arasındaki sürükleyici filmi izlemek istersniz sizleri oraya alalım hemen.