28 Eylül 2011 Çarşamba

Galatasaray Yönetimi

   Galatasaray yönetimi özellikle son 10 yılda hep vefasız olarak suçlandı. Eski futbolcularına ve değerlerine sahip çıkmadığı için eleştirildi durdu. Haklılardı da. Özellikle UEFA kupasını kazanan efsane kadronun dağılışı bir çok taraftarın içini sızlatmıştır. Onlar bize varını yoğunu verirken onlara daha fazla vefa göstermeliydik. Fakat son yıllarda bu biraz değişti. Galatasaray yönetimi kendini affettiren adımlar atıyor, eleştirilerin önünü de tıkıyor bi anlamda. Özellikle Bülent Korkmaz'a yapılanlar kimsenin aklından çıkmamış olsa gerek.
   UEFA'yı kazanan kadroyu Galatasaray'a üye yaparak başladı her şey. Ünal Aysal'ın başkan seçilmesi ve Fatih Terim'in tekrar göreve gelmesiyle her şey hızlandı. Fatih Terim'in yardımcıları olarak Hasan Şaş, Ümit Davala ve kaleci atrenörü olarak da Taffarel getirildi. Tugay Kerimoğlu'nun Galatasaray'daki görevine devam etmesi sağlandı. Fatih Terim'in özel isteğiyle eski Galatasaray sporcuları için ASY TT Arena'da 200 kişilik yer ayrıldı. Eski futbolcularla buluşmalar yapıldı, konuşuldu ve gönülleri alındı.
   Galatasaray yönetimi aldığı karar ile ASY TT Arena'da oynanan her maçta özel bir ismin anılması kararı aldı. Belkide son yıllarda Galatasaray yönetiminin aldığı en güzel karardı bu. İlk olarak Metin Oktay'ın ölüm yıldönümüne denk gelmesi sebebiyle Samsunspor maçında Metin Oktay anıldı. Eskişehirspor maçında ise Jupp Derwall ismi tekrar insanlara hatırlatıldı. Çoğu insan neden bu isimlerin Galatasaray tarihinde önemli yerlerde olduğunu bilmiyor. Metin Oktay'ın Galatasaray'lılık olduğunu, Jupp Derwall'in bugünlerde olmamızı sağlayan büyük bir isim olduğunu çoğumuz bilmiyoruz. Daha çok isim anılacak ve daha çok kişi hatırlatılacak. Burada taraftara da büyük iş düşüyor. O isimleri araştırmak, onları tanımak ve bilmek gerekiyor. Neden Galatasaray'lı olduğunun cevabı bu isimlerin ardında yatıyor çünkü.
   Galatasaray yönetimine çok teşekkürler. Vefasız olarak suçlanan kulüp, bundan böyle yönetimiyle, taraftarıyla kendisine hizmet eden hiçkimseyi unutmayacaktır.

25 Eylül 2011 Pazar

Bir Ceza Unsuru Olarak "Kadın ve Çocuk"

   TFF aldığı yeni kararla birlikte seyircisiz maçların kalktığını duyurdu. Zaten herkesin istediği bir şeydi bu. Fakat daha ilginci yayınladığı metnin devamında yazıyordu. Seyircisiz maçlar yerine maçlara kadınlar ve 12 yaşından küçük çocuklar girebilecekti. Tabi herkesin bu konu hakkında bir fikti, bir itirazı vardı. Bazı kesimler ise kararı olumlu karşıladı. Herkeste bir merak hakimdi. Acaba nasıl olacaktı?
   Kadın ve çocuklara açılan ilk maç Fenerbahçe-Manisaspor maçı oldu. Fenerbahçe'nin içinden geçtiği sıkıntılı durum taraftarı daha da ateşliyerek maça büyük bir talep gelmesini sağladı. Maça tam 41bin kişi geldi. Maçtan önce ise herkesin aklında acaba nasıl olur sorusu vardı...
   Kadınlar kusuruma bakmasın ama 41bin kadının aynı anda bir yerde toplanmış olması tam bir eziyetti. Maçı izledim ve başım ağrıdı resmen. Sürekli çığlık atan 41bin kadın. Çocuklarını maç esnasında uyutmaya çalışan veya dizi izleyen kadınlar. Çoğu tahminimce ilk kez stada geldi. Belkide futbol tribünlerini kadınlara sevdirme açısında güzel bir uygulama olduysa da cezaların sadece erkeklere verilmiş olması işin kötü tarafı. Küfreden, koltuk kıran, yabancı madde atan, kavga çıakrtan, meşale yakan kadınlar yok değil. Birkaç maça giden herkes bunalrı rahatlıkla görebilir. Fazla uzağa gitmemize gerek yok. Birkaç sene önceki Gs-Fb arasındaki basketbol maçındaki tüm olaylar maça giren bir bayan Fb taraftarı yüzünden çıktı. Ya da Şenol Güneş'e ayakkabı fırlatan da bir kadındı. Bu iş erkekleri stadyumlardan uzaklaştırarak yapılmaz. Olayı kim çıkarttıysa onu uzaklaştıracaksın. Yüz tanıma bilmemneli kameralarla dolu statyumlarda bu işi kolay yapabilirsiniz diye düşünüyorum. Mesela geçen sezon Gs-Fb maçında sahaya bir içki şişesi atıldı ve Galatasaray 1 maç seyircisiz oynama cezası aldı. Şimdi, o şişeyi 50bin kişi bir ucundan tutarak atmadı dimi? Tak bir kişi attı. Muhtemelen de o şişenin boş olmasına sebep olan kişi attı. Stada içkilileri almayacaksın ve o adamı bir daha spor alanlarına sokmayacaksın. Faturayı tüm taraftara kesmeyeceksin. O maçı izlemek isteyip de izleyemeyenlerin hiç suçu yok.
    Kadınların bir ceza unsuru olarak da kullanılması çok garip. Daha garibi kadınların bundan hiç gocunmaması. Tabi arada birkaç tane çıkmıştır ne olursa olsun gitmem diyen. Ama çoğunluğun bu şekilde düşünmediği de ortada. Kadınların çoğunun bu kararı olumu karşılaması ise beni çok şaşırttı.
    Büyük takımların ortalama en az 2 maç seyircisiz oynadığını düşünürsek bu görüntülerle sık sık karşılaşacaz gibi. Alışmak zor olacaktır ama. Hadi hayırlısı.

23 Eylül 2011 Cuma

Lost

   Tam 7 yıl oldu. 7 yıl önce başladı Lost efsanesi. 7 yıl önce oceanic 815 numaralı uçak bir adaya düştü. Dün Lost dizisinin ilk pilot bölümünün yayınlanmasının 7. yılıydı. Daha yayınlanırken bile adını kült diziler arasına yazdırmayı başarabilmiş muazzam bir dizi. Hakkında onlarca teori üretildi durdu. Sayfalarca okudum onlardan. Ama bazıları bunu abarttı ve acaba neler oluyor üzerine sayfalarca yazı yazdı. Üretilen çoğu komplo teorisi belkide dizinin finalinden bile daha iyiydi. Lost böyle bir dizi. Gerçek bir efsane. Bizi finaliyle ters köşeye yatırsa da onu çok sevdik. Final bölümü yayınlandığı gün uyuyamadım. Saat 5 gibi bilgisayarı açtım ve dizinin internete düşmesini bekledim durdum. Onun yerini dolduracak başka bir dizi gelir mi bilmiyorum.
   Efsane Lost dizisini en sevdiğim bölüm olan 4x5'in mükemmel final sahnesiyle analım isterim. İşte o sahne:

16 Eylül 2011 Cuma

Arkadaki Adam

   Aklıma durduk yere "arkadaki adam" geldi. Kim olduğunu, neci olduğunu bilmiyorum ama bu adam maç kadar konuşuldu herhalde. 17 Ağustos 2011 Barcelona Real Madrid süper kupa maçındaki kavra sırasında oluşan komik görüntüden, Mourinho'nun Barcelona yardımcı antrenörünün yanağından makas almaya çalışırken arkadan bakan adamdan bahsediyorum.
Mourinho'nun makas sahnesi için TIKLAYINIZ.
Kavgayı başlatan pozisyon için TIKLAYINIZ.
   Bu maç unutulsa dahi arkadaki adam unutulmayacaktır. Çoğu kişinin avatarında bile bu resmi görebilirsiniz. Ne diyim, amca çok iyi bakmış resmen.

11 Eylül 2011 Pazar

Nerede Kalmıştık?

   Aylardır futbola hasret bir biçimde yaşıyoruz. Neler yapmadık ki bu arada? Neler olmadı ki? Hep bir özlemle bekledik onu. Ve nihayet öyle ya da böyle futbol oynanmaya başlandı. Şike soruşturması her şeyin üstüne geçti bu arada. Futbol haricinde her şey konuşulmaya başlandı. Futbolu hukukçular, siyaset programalrına katılan yorumcular tartışmaya başladı. Futbol çok acayip bir noktaya doğru gitti. Play Off geldi ve lig sistemi değişti. Çok büyük tartışmalar çıktı. Futbol mahkemelerde görüşülür oldu. İşte bu yüzden herkes bu anı bekliyordu. İlk düdüğün çalmasını, oyunun oynanmasını. Ligler başlayınca her şey unutulur ümidindeydi herkes. Umarım öyle de olur. Yapılanlar elbette unutulmayacak ama konuşulanın futbol olmasını istiyoruz. Tabi daha son şampiyonun dahi kim olduğunu bilmediğimiz bir ortamdayız. Gerilim had safada. Taraftarlar birbirlerine kim besler durumda. Bazı başların gerilimini tahmine etmek çok çok zor olacaktır. Ama bekleyip göreceğiz işte. Bu durumda eğer kazanan biri çıkarsa umarım o, Türk futbolu olur.
   Çok zor geçti bizim için bu ara. Transferleri bekledik teker teker. Her dedikoduda resmi sitenin yolunu aşındırdık. Kap'ı ana sayfası yapanımız bile vardır belki. Futbola olan özlemi Copa America, F1, bayanlar ve erkekler basketbol Avrupa şampiyonası, tenis, dünya atletizm şampiyonası... gibi şeylerle bir nebze azaltmaya çalıştık. Milli maçlara gittik ama yine aynı tadı alamadık. Hep bu günü bekledik durduk. Sonunda ligler başlıyor. Futbol topu yine ağlarla buluşacak. Umarım bu sefer futbol kazanacak.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Her İyi Şeyin Bir De Sonu Var

   Çok sinirliyim aslında. Birkaç gün oldu. O an yazsaydım buraya küfürden başka hiçbir şey yazmayabiliridim. NTVSpor da yeni girdi haberi sitesine zaten. İstanbul Park'tan bahsediyorum. Çok sevdiğim F1'den nasıl mahrum bırakıldığımızdan bahsediyorum. Yapılanları hazmedemiyorum. Üzülüyorum, sinirleniyorum, unutamıyorum. F1 için tek sorunun para olmasına ayrı sinirleniyorum. F1'in Türkiye'ye getirdiklerini ve getireceklerini göremeyenler için ayrı üzülüyor, ayrı sinirleniyorum.
   Her yıl bir çuval dolusu parayı Türkiye'yi tanıtıma harcayıp F1'e yapılanları kaldıramıyorum. Time meydanına kimsenin dikkat etmeyeceği reklamı vermek, Fransa'da Türk haftası düzenlemek veya en olduğunu bilmediğim ve kimin taktığını merak ettiğim uluslararası bir tv kanalına Türkiye'nin sahil bölgelerinin, Kapadokya'nın ve Ayasofya'nın görüntülerini koymak... Reklamdan anlaşılan bu mu acaba? Milyara yakın izleyici kitlesi olan ve Olimpiyatlardan sonra en çok izlenen spor dalı olan F1 ile yapılacakları pek iyi biliyor muyduk acaba? Peki bunları kullanabildik mi? Fransa, Amerika veya başka ülkeler neden ısrarlar F1'i isterken biz elimizdekinin kıymetini bilemedik?
   Neden tribünlere insan gitmediğini soruyorlar. Ama ülke şartları ve biletleri hesap eden yok. Sanki bu ülkede futbol stadyumları doluyor... O biletleri bedava yapsanız dahi orası kar ederdi. Yapılması gereken şey biletleri ucuz tutup sürümden kazanmak olacaktı. Ki önemli olan Türkiye'nin tanıtımı olacaktı ve kazanan biz olacaktık. Zaten bizim çocuklarda F1 izlesin diye yapılmadı herhalde o pist oraya? Bu nedenle yapıldı ama tek mesele hep tribünler oldu.
   Artık yoksun İstanbul Park. Seni çok özleyeceğiz. Sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki. Sonraya bırakmak istiyorum onları da. Bir daha orada yarış olduğunu görmek nasip olur mu hiç bilmiyorum. Ama yine de görüşürüz umarım...

2 Eylül 2011 Cuma

Elveda İstanbul Park

    Uzun zamandır F1'i takip ederim. Benim için önemlidir. Üniversite sınavına hazırlandığım dönemde dersane için sabah kalkmak zor olurken, F1 için kalkmak zor olmazdı. İlk kırmızı otomobili gördüm. Onu sevdim. O otomobil içinde diye Schumacher'i daha çok sevdim. Sırf onunla yarışıyor diye Hamilton'a o dönemden kalkma bir soğukluk içindeyim. F1 benim için önemli. Hele ki bu aralar daha da önemli. Futboldan bizleri soğutmaya çalışanlardan sonra sığınabileceğim tek yerdi bu spor. Daha çok sevip daha çok sarılacağım yer.
   Massa'nın Türkiye'de yaptıklarını, Schumacher'in attığı spinden sonraki müthiş hareketini, Red Bull'un yaptığı o muhteşem kazayı, Kanal D'nin İstanbul Park'tan yaptığı ana haber bültenini(o gün sırf bu yüzden sonuna kadar izlemiştim haberleri), 8. virajı, beleş tepeyi, sırf artistlik olsun diye İstanbul Park'a gelen ünlüleri, boş tribünleri, gazetelerde F1'e o gün için ayrılan tek bir sayfayı... ve aklıma gelmeyen her şeyi... Hepsini özleyeceğim. Hiçbirini unutmayacağım.
   "F1 pisti Antalya'da olsaydı turistler giderdi" diyen adamı bile özleyeceğim. "Allah'ın Tuzla'sında pist mi olur? Hiç bir şey yok orada" diyen adamı da seviyorum artık. F1'e araba yarışı diyip onu küçümseyen adamı anlamaya çalışacağım artık. Daha sonra bir kahvehaneye gidip futbol maçı bile izleyebilirim belki.
   Artık her şey bitti. Umarım bir gün aklımız başımıza gelir ve yaptığımız şeyin ne kadar yanlış olduğunu anlayabiliriz. Ama şimdiden söyleyim, o gün çok ama çok geç olacak.